Mülkiyet krizinin çözümü belli: Guterres Belgesi...
Aşağıdaki makale, Ağustos 2024’te yazılmış. Konu Rum mallarıyla ilgili davalar...
Geçen hafta bu davaların ilk sonucu alınıp, kuzeyde iş yapan iki Macar emlakçı hapis cezası alınca büyüyen panik, Geçitkale’deki inşaatları yapanlar hakkında çıkartılan tutuklama emirleriyle birlikte resmen tavan yaptı.
Bunun üzerinde başlayan “önlem alın” çağrılarının bir faydası olmayacağını, çünkü hukuksal bir önlem olamayacağını aşağıdaki makalede zaten yazmıştım. Nafile...
Yine Erhan Arıklı’nın dün sabah yaptığı “Karşılık olarak Maraş’ı açalım” açıklamasının da hiçbir kıymeti olamayacağını, bunun yapılamayacağını da yine o tarihlerde yapılan çağrılar tahtında yazmıştım. Nafile...
Neyse, uzatmayayım, sorunun çözümü siyasidir, bellidir. O da müzakere masasına dönüp, Guterres belgesinden başlamaktır. Yani Crans Montana’dan...
*** ***
Sabah akşam aynı çağrı: “Rumlar, KKTC’de yatırım yapanlar için tutuklama kararları alıyor, hükümet ne yapıyor? Tatar ne yapıyor? Adım atın!”
O değil de bu çağrıları yapanlar sadece Kıbrıs sorununun mülkiyet başlığını bilmeyenler değil, bildiğini sandığımız kimi muhalif çevrelerdir de!
Bu son yazdığımı kaba ve haddini aşmış bulabilirsiniz ama inanın bana değil.
Neden?
Çünkü esasında istenilen şey, tamamen uluslararası hukuk hilafına, yerinden edilmiş 200 bin Rum’un malı üzerine kurulmuş KKTC devletinin kapasitesinin dışında bir şeydir.
Son AB kararlarında da yer verildiği üzere KKTC’nin tanımı “yasa dışı ayrılıkçı entite/yapı” şeklindedir.
İnsanın içinden KKTC’ci olmayı geçiren bu manidar tanımlama esasında içinde bulunduğumuz durumu özetleyen bir tanımlamadır.
O zaman sabah akşam başbakana ya da Ersin Tatar’a çağrı yapanlar, nasıl bir karşı hamle ya da mütekabiliyet bekliyor?
Mesela Bayındırlık Bakanı Erhan Arıklı “biz de güneydeki Rum mallarını yasa dışı şekilde ellerinde tutanları tutuklayalım” şeklinde bir fikir ortaya atmıştır. Tabii uluslararası hukuk kavramına “lalletayn” bir olaymış gibi bakan Erhan Arıklı’dan gerçekçi bir fikir beklemek mümkün değildi, nitekim beni yanıltmadı. Zira kendisinin de çok iyi bildiği ama söylemediği şekliyle, güneydeki Türk mallarına ‘cevizcinin çuvalından dağıtırmış gibi’ tapu verilmedi ve mallar el değiştirmedi.
Bunun yerine tüm taşınmazlar vasilik yasası altında toplandı ve çeşitli şekillerde kullanıma sunuldu.
Ha bu kullanımlar konusunda sıkıntılar, adam kayırmalar, yolsuzluklar ve haksızlıklar oldu mu?
Tabii ki oldu.
Ama Ahmet’in, Mehmet’in malını durup da Yanni’ye, ondan da John’a ya da Ivan’a satmak gibi parlak fikirler hiç olmadı!
Bizdeki mantığınsa “Rum’un malı da benim malım, benim malım da benim malım” şeklinde olduğu, son 50 yılda yapılan uygulamalar ve yenilenen davalarla tescil edildi.
Bu noktada, 2005 yılında kurulan ve yukarıda saydığım alengirli işleri engelleyecek tek mekanizma olan ancak gelinen noktada işlevsel olmaktan çok uzakta bir pozisyona sürüklenen Taşınmaz........
© Kıbrıs Postası
