menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Son 30 gün: Sandığı kazanmak mı, yarını yönetmek mi?

10 20
19.09.2025

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KKTC’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yalnızca 30 gün kalmışken, aslında bu aşamadan sonra tartışılması gereken asıl konu; “kim kazanacak?” sorusunun ötesindedir. Esas mesele, kazanan adayın nasıl bir sistem oluşturacağı, ülkenin geleceğini hangi bakış açısıyla şekillendireceği ve halkın zihninin derinliklerinde nasıl bir güven duygusu yaratacağıdır. Çünkü seçim, yalnızca bir gün süren sandık deneyiminden ibaret değildir; asıl yolculuk, zaferin ilanından sonra başlar.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, değişen nüfus yapısı, toplumsal kaygılar ve uluslararası baskılar altında yeni bir dönemin eşiğindedir. Bu dönemde, Cumhurbaşkanı olacak kişinin yalnızca geleneksel yaklaşımlara yaslanarak yol alması, artık mümkün değildir. Dünya, tek boyutlu liderlik anlayışlarını çoktan geride bıraktı. Modern çağın liderliği, ekonomiden hukuka, diplomasiden güvenliğe kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsarken, asıl başarısını, halkın kalbine dokunabilme gücünden alır. Çünkü gerçek liderlik, yalnızca görüneni yönetmek değil, halkın bilinçaltındaki görünmeyen duyguları, kaygıları ve umutları da anlayarak, onlara güven ve umut inşa edebilmektir.

Liderliğin özü, halkın ne söylediğini duymaktan ziyade, halkın ne hissettiğini anlamaktan geçer. Çünkü bilinç, buzdağının yalnızca görünen kısmıysa; asıl itici güç, görünmeyen zihnin derinliklerinde saklıdır. Gerçek lider, bu derin gücü hisseder, halkın en sessiz fısıltılarını bile kavrar ve onlarla uyumlu bir yol haritası çizer. Böylece yönetmek, sadece karar vermek değil; insanın en derin hisleriyle, umut ve güvenle bütünleşebilmektir. Toplumsal bilinçaltında biriken korkular, güvensizlikler, hayal kırıklıkları ve umutlar, ülkenin geleceğini sessizce şekillendirir. Eğer bir lider, bu sessiz dalgaları fark edemezse, yönettiği gemi, görünmez kayalara çarpacaktır.

İşte bu noktada “Bilinçaltı Davranış Bilimleri” devreye giriyor. Dünyanın birçok ülkesinde, kriz dönemlerinde liderlerin en büyük destekçileri arasında, artık yalnızca ekonomi danışmanları, hukukçular ya da diplomatlar yok. Aynı zamanda halkın duygusal nabzını ölçebilen, kriz anlarında toplumu sakinleştirecek doğru iletişim stratejileri üretebilen ve geliştirebilen, söylemlerle eylemler arasında güçlü bir uyum kurulmasına katkı sağlayan, bilinçaltı davranış bilimcileri de vardır. Çünkü modern çağda liderlik, sadece akıl değil, derin bir içsel güç meselesidir de aynı zamanda...

Seçimlere katılan adayların bundan sonraki en büyük sınavı, geleneksel yöntemlerden sıyrılıp çok yönlü, disiplinler arası multidisipliner bir bakış açısıyla yol alabilmeleridir. Sol kesimdeki aday için asıl mesele; ayrıntılarda kaybolmadan, manipülatif söylem kirliliğinden uzak durarak, topluma daha fazla netlik ve güven hissi aşılamaktır. Çünkü kaygı ve endişe içindeki bir toplumun bilinçaltı, belirsizliği tehdit olarak algılar; bu nedenle liderin güçlü, açık ve kararlı bir duruş sergilemesi, yalnızca........

© Kıbrıs Postası