Kıbrıs'ın yeni zihin haritası: 'Trump formülü' ve gerçeklik stratejisi!
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Kıbrıs, her dönem yalnızca coğrafi bir ada değil, büyük güçlerin zihnindeki stratejik rüya olmuştur. Bugün Washington Examiner’de gündeme gelen ve uluslararası kulislerde, “Trump Formülü” olarak anılan yeni yaklaşım, aslında bir “diplomatik şifre" değişimidir.
Yani, Kıbrıs dosyasında artık alışılmış ezberler değil, algı yönetimiyle şekillenen yeni bir bilinç paradigması da söz konusudur.
Trump formülü, özünde klasik “iki toplumlu, iki kesimli çözüm” anlayışının ötesinde, açık gerçekleri konuşma cesaretini de temsil ediyor. Çünkü dünya siyasetinde en güçlü adımlar, ideallerden değil, gerçeklerle yüzleşebilme becerisinden de ortaya çıkıyor.
Kıbrıs’ta yeni dönemi şekillendiren şey, sadece enerji hatları, askeri üsler ya da diplomatik masalar değildir. Asıl kırılma noktası, zihinlerdeki görünmeyen sınırların, bir şekilde çözülmeye başlamasıdır...
***
Kıbrıs, yarım asrı aşkın süredir çözümsüzlüğün simgesi haline gelmiş, bir ada olarak karşımızda durmaktadır. Ancak son dönemde hem bölgesel dengelerdeki değişim, hem de Donald Trump’ın yeniden sahneye çıkışı, bu donmuş tabloyu hareketlendiren, yeni bir tartışmayı da gündeme taşıdı ve sıklıkla, şu soru sorulmaya başladı: “Kıbrıs’ta Trump formülü mü devreye giriyor?”
Amerikan haber dergisi Washington Examiner, geçtiğimiz günlerde yayımladığı analizde, Kıbrıs’ın, ABD için yeniden “stratejik çözüm" denemesinin merkezinde olabileceğini iddia etti. Haberde, Kuzey’de, ılımlı bir liderin seçilmesi ve Güney’in Batı ile giderek yakınlaşmasının, uzun süredir tıkanmış olan barış sürecine, “dinamik bir fırsat penceresi” açtığı ifade edildi. Dergiye göre Trump, Ermenistan ve Azerbaycan barışı örneğinde olduğu gibi, bölgesel anlaşmazlıklarda alışılmışın dışında, teşviklerle çözüm arama yoluna gidilebileceğidir.
Bu yaklaşım, klasik diplomasi yöntemlerinden çok farklı bir bakış açısına dayanıyor. “Trump formülü” denilen bu olasılık, Kıbrıs sorununu yalnızca siyasi bir mesele olarak değil, stratejik çıkarlar ve ekonomik kazanımlar üzerinden, yeniden tanımlamayı da öngörüyor. ABD’nin, Birleşmiş Milletler’in sağlayamayacağı türden doğrudan stratejik teşviklerle, Türkiye’yi, Avrupa’yı ve Kıbrıs taraflarını masaya çekmeyi planladığı konuşuluyor. Bu kapsamda, adada yenilenmiş bir güç paylaşımı planı karşılığında, Avrupa destekli savunma işbirliği ve ticaret seçenekleri gündeme gelebilir.
Kıbrıs bugün, Doğu Akdeniz’in enerji haritasında ve küresel jeopolitik denkleminde, hiç olmadığı kadar önemli bir konumda. Avrupa, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak istiyor; bu nedenle adanın çevresindeki hidrokarbon yatakları stratejik bir değer taşıyor. Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlıklar, Kıbrıs’ı bölgedeki büyük güçler için, bir “denge adası” haline getirmiş durumda. İngiltere’nin askeri üsleri, Fransa ve ABD’nin varlığı, İsrail’in enerji yatırımları ve hatta Hindistan’ın Güney’e ilgisi; bu küçük adayı küresel güç mücadelesinin tam ortasına yerleştiriyor.
Bu noktada dikkat çekici olan, artık Kıbrıslı Türklerin ve Rumların tek başına belirleyici olmaktan çıkmış olmasıdır. Kıbrıs’ın geleceğinde ABD, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, İsrail ve Avrupa Birliği gibi aktörlerin menfaatleri, doğrudan etkili hale gelmiş durumda. İşte bu nedenle, “Trump formülü” yalnızca bir diplomatik öneri değil, aynı zamanda bölgesel güç dengelerinin, yeniden tanımlanma girişimidir.
Trump’ın dış politika tarzı, bilindiği üzere alışılmış kalıpları kıran, riskli ama sonuç odaklı bir çizgi izliyor. Bu nedenle, Kıbrıs’ta da benzer bir stratejiyi uygulayabileceği düşünülüyor; statükoyu bozacak, hızlı sonuç almaya yönelik bir hamle. Bu hamlenin merkezinde ise, KKTC’nin uluslararası statüsünü güçlendirebilecek, hatta tanınmaya giden yolu bile açabilecek, bir senaryo da yer alıyor.
Peki bu formül ne anlama geliyor? En ılımlı yorum, Kıbrıs’ta federasyon temelli bir çözümün güç paylaşımı ve ekonomik teşviklerle yeniden canlandırılmasıdır. Daha ileri senaryoya göre ise, KKTC’nin fiilen veya kısmen tanınmasıyla, “iki devletli çözüm” modeline geçiş mümkün olabileceğidir. Ancak bu noktada riskler de büyük. Rum tarafı, egemenlik haklarından vazgeçmeye yanaşmayabilir; Avrupa Birliği ve Yunanistan ise bu tür bir adımı, uluslararası hukuk açısından reddedebileceğidir. Türkiye açısından ise böyle bir süreç, hem diplomatik kazanç hem de Batı ile yeni bir pazarlık........© Kıbrıs Postası





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d