Dolu düşünüp, dolu konuşmak, çok mu zor?
İletişimi her zaman çok sevdim. Her insanı olduğu gibi kabul eder. Benle paylaşmak istediği görüşü varsa da mutlaka dinlerim. Hatta, kırmızı ışıkta durduğumda yandaki arabadakilerle konuşma olasılığım yüksektir.
Samimi yaklaşımları severim. Öz ve sözün örtüşmesini, çok önemliden öte, çok değerli bulurum.
Dolu düşünüp, dolu konuşmalı insan. ‘Dolu düşünüp, dolu konuşmak çok mu zor?’ sorusunu da sorarım sık sık.
***
Yıllar önce İstanbul, Ortaköy’de “Dolu Düşün, Boş Konuş” isimli tiyatro oyununu izlemiştim.
Oyunun önde gelen iki oyuncusu Haluk Bilginer ile Zühal Olcay’dı.
Oyunun temeli insanların çok yüzlülüğüydü. Oyunun özü ya da verilen mesaj şöyle özetleniyordu:
“Toplumsal koşullanmalar, para tutkusu, karşısındakini kırma endişesi, başarısızlık, gülünç olma kaygısı vb. yüzünden “içi dışı bir” olamayan insanları ele alan “Dolu Düşün Boş Konuş”, bütün bu kaygılar sonucunda içindeki düşünceler açığa çıkarıldığında ne denli komik duruma düşüleceğini gösteriyor. Düşündükleriyle söyledikleri arasındaki karşıtlığın insanları nasıl sıkıntıya soktuğunu, insanoğlunun ne denli ikiyüzlü ve zavallı olduğunu gözler önüne seriyor.”
***
Anımsarım.
Haluk Bilginer, iş çıkışı eve dönmek istemiyor. Ancak kaçınılmaz eve dönecek. Evde kaynanası da kendileriyle birlikte.
Eve yaklaşırken, “O cadaloz karıyı yine göreceğim.........© Kıbrıs Gazetesi
