Pastanelerimizin tatlı tarihi
Pastanelerde zaman geçirme geleneğinde olanlardandım eskiden… Masamı süsleyen tatlı tabağının ve sütlü bir içeceğin eşliğinde orada oturup bir şeyler okumanın ya da yazmanın ve hele sohbet etmenin keyfini yıllar boyu sürdürdüm… Belirli birkaç pastaneyi mekân tutmuştum kendime… Uğramadan edemezdim… Tatlıyı da severdim doğrusu…
Bir doktor dostumun bana “şeker tatlı zehirdir” dediğinden ve şekerin zararlarına onun tarafından iyice inandırıldığımdan dolayı çoktandır uğramadığım pastanelerde artık tek dilim pastanın atıştırma yemek fiyatında olduğunu belirten bir okurum, “pastaneye gitme alışkanlığımızı da askıya alacağız çarnaçar” dedi…
Oysa ben fiyat yüzünden değil, sağlık yüzünden iptal etmiştim bu yıllanmış alışkanlığımı…
Hadsiz ve denetimsiz pahalılık almış başını öylesine pervasızca gider ki, bakalım daha nice alışkanlığımızı ve hatta ihtiyacımızı askıya alacağız…
“Ekmekleri yoksa pasta yesinler” diyenlerin kulakları da çınlaya… Aha artık ekmekleri olmayanlar pasta da yiyemeyecekler!… Vah ki ne vah!…
***
Kara mizah bir yana ey dostlar… Ben pastanelerimizin altın çağına tanıklık eden nesildenim… Pastacılığın kitabını yazmış Akpınar, Bedeviler, Resa, Sözer, Arkadaş, Londra pastaneleri günleri bu toplumun sosyal yaşamına damgasını vuran en güzel masumiyet çağımızdı…
Bizim “Uzun Yol” da dediğimiz, başkent Lefkoşa’nın atar damarı Ledra Street’e, 1940’ların sonunda, o çok ünlü vanilya kokulu arı kovanı misali çalışan pastanelerini açarak Rumları da pastacılığa özendiren........
© Kıbrıs Gazetesi
