menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sessizlik neden en büyük tehdittir?

153 2
25.06.2025

Hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı, ifade hürriyetinin değeri, bir insanı özgürlükten alıkoymanın ne kadar ağır bir cezalandırma biçimi olduğu kısımlarını hızlıca geçelim.

Çünkü oraları çoktan geçtik ya da bunlar artık üzerinde konuşabileceğimiz ortak zeminler olmaktan maalesef çıktılar…

Fatih Altaylı’nın her devir yükselen trendlere yaslanan, ölçüsüz, öfkeli, aşırı pragmatik, bir kesimin diğerine nefretine sözcülük etmekten ibaret olan ve ondan daha yanlış bir üslupla ifade ettiği fikirleri, asla demokratik muhalefetin sesi olma sıfatını hak etmeyen meslek siciline de takılmayalım.

Çünkü oralara takılmak çok kolay ama birisi haksızlığı uğradığında onu değil, kendi değerlerimizi savunmak için ses çıkarırız.

Bir suçun oluşması için faillik kısmı üzerinde biraz durulabilir.

Suç olan bir fiille birini suçlayabilmek için ya o fiili işlemesi ya da işleme kapasitesi olması gerekir.

Yani biri tehditle, hükümeti devirmeye çalışmakla, darbecilikle suçlanıyorsa bunları yapabiliyor, bunu gücü yetiyor ya da bu suçları övüyor ya da işlenmesini tahrik edebiliyor olması gerekir.

Mesela ben, Türkiye’de bir köşe yazarı olarak “Bu Netanyahu ne iblis bir herif, elime geçse bir kaşık suda boğardım” yazdığımda Netanyahu’yu tehdit etmiş olmuyorum. En fazla hakaret etmiş olurum. İsterse dava açabilir.

Ya da Mersinli bir çoban “Ah yok mu bir paşa, darbe yapsın, bıktık bu hükümetten” dediğinde darbeyi tahrik, teşvik suçu işlemiyor. Daha doğrusu istese de işleyemiyor, sadece söyleniyor olur.

Fatih Altaylı da çok istese de Cumhurbaşkanı için bir tehdit olamaz.

Tarihten padişah hallerini örnek verdiğinde sadece kötü bir benzetme yapmış olur, ne bu yüzden Cumhurbaşkanı’nı dolaylı olarak tehdit etmiş........

© Karar