menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hac yasağı nasıl komünist ve Kürt korkusu ile aşıldı?

175 20
09.06.2025

Murat Bardakçı’nın bayramda Habertürk’te çıktığı programda tek parti döneminde dini yasaklarla ilgili söyledikleri tartışılıyor.

İktidar, CHP’nin üzerine yüklenirken Bardakçı eski defterleri karıştırmakla, iktidara malzeme vermekle suçlanıyor.

Bardakçı’nın eski defterleri karıştırması tuhaf olmasa gerek, kendisi tarihçi.

İktidar ile iyi ilişkileri bir tarafa, bir yakın dönem Türkiye tarihçisinin tek parti CHP’sinden bahsetmesi de bir siyasi tercih değil.

Kurban Bayramı ve hac mevsimi sırasındaki bir yayında 1947’ye kadar Türkiye’de hacca gitmenin gayriresmi olarak yasak olduğunu söylemek de, tarihin güncel tartışmanın bir parçası olduğu bir ülkede atlatma habere bile girebilir.

Bu kadar temel bir tarihi tespitin bu kadar az bilinmesi, konuşulmasının ne kadar da zaruri olduğunu gösteriyor.

İtiraz edenler, “döviz kıtlığı vardı, yollar çok güvensizdi, yasak değildi yoksa hac” diyorlar.

Ama biraz dönemin gazetelerini karıştırıp, arşiv belgelerine bakınca bu mazeretlerin hiç de açıklayıcı olmadığı görülüyor.

Ortada bir siyasi tercih olduğu çok açık.

Henüz anayasada “Devletin dini İslam’dır” yazan, ülkenin ekonomik olarak savaştan yeni çıktığı 1924’de Arap ülkelerindeki asayişsizliklerle ilgili bir Dâhiliye Vekâleti ile Hariciye Vekâleti arasındaki yazışmada, hacca gitmek isteyenlere engel olunmayacağı ve ihtiyaçları olan dövizlerin verileceği vurgulanmıştı.

1928’de “Türkiye Devleti’nin dini İslâm’dır” hükmü çıkarıldıktan sonra da hac ile ilgili engelleyici bir düzenlemeye gidilmedi.

Türkiye’den hacca gidişi fiilen yasaklayan düzenleme, 1929 Ekonomi Buhranı’na karşı çıkarılan “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Kanun” ile oldu.

Kanunla yurtdışına gitmek isteyenlerin döviz alması Maliye Bakanlığı’nın iznine bağlandı.

Banka hesabındaki Türk parasını dövize çevirmek de yasaklandı.

Düzenleme doğrudan hac ile ilgili değildi ama hacca gitmek için gereken dövizi almak izne bağlandı.

Daha sonraki yıllarda iş insanlarına, öğrencilere, bürokratlara yurtdışına çıkış için döviz almalarını kolaylaştıran düzenlemeler yapıldı ama hacca gitmek isteyenler için herhangi bir düzenleme yapılmadı.

Böylece fiilen Türkiye’den hacca gidiş yasaklanmış oldu.

Aynı 29 krizinden etkilenen ülkelerden, aynı “güvenli olmayan” yollardan hacılar Mekke’ye gitmeye devam ettiler. Türkiye dışında benzer bir yasağı uygulayan ülke olmadı.

Yine aynı yıllardaki döviz kıtlığı Türkiye’den Avrupa’ya ve Amerika’ya gidişleri de engellenmedi.

Peki insanlar Türkiye’den hacca gitmediler mi?

Sahte pasaportlar çıkarıldı, el altından döviz bulundu, sınır kaçak olarak geçildi ve az sayıda insan yasadışı yollardan hacca gitmeye devam etti.

Yine döviz harcandı, insanlar hayatlarını riske attılar ama devlet vatandaşının talebini karşılamak için herhangi bir adım atmadı. 1929 yılında Türkiye Suudi Arabistan’ı resmen tanımasına ve diplomatik ilişkiler kurulmasına rağmen, hac için özel bir anlaşma yapılmadı.

O yıllardaki durumu Selamet gazetesinde bir hatıra anlatıyor:

1945 yılının sonlarında Orta Şarkta yaptığım seyahat sırasında bir gün Kahire'de bir dostumun evinde iki Türk vatandaş ile karşılaşmış ve söz arasında Mısır'da ne yaptıklarını sormuştum. Anlattılar:

“Hac farizasını ifa için Mekke-i Mükerremeye gitmiştik. Memlekete dönüş yolunda Mısır'a uğradık, şimdi de memlekete dönüyoruz.”

Allah kabul etsin! dedikten sonra sordum: Sizden başka Türk var mıydı?.. Cevap verdiler:

“Vardı, hem de çok şükür binden fazla Türkiyeli Türk hacca iştirak etmişlerdir.”

Tekrar sordum: Peki bunlar nasıl gidebilmişler?

Muhataplarım biraz durakladılarsa da durumu şöyle anlatmışlardı:

“Herkes bir çaresini bulup işini yoluna koyuyor, kimi hac mevsiminden aylarca evvel memleketten çıkıyor, dönüyor dolaşıyor ve birçok güçlüklerle savaşarak bu dini borcunu ödüyor. Kimi memleketten kaçıyor, komşu bir memlekette sahte bir nüfus tezkeresi uyduruyor, o sahte nüfus tezkeresi ile yabancı pasaport alarak yolculuğunu yaptıktan sonra bunları imha ediyor ve bir çaresini bulup geri dönüyor. Elhasıl yığın yığın paraların telef olmasına, yığın yığın eziyetlerin çekilmesine sebep olan bir vaziyet!.. Normal şartlar içinde birkaç yüz liraya yapılabilecek olan bu iş vatandaşların her birine hem binlerce liralara hem sıkıntılı maceralara ve eziyetlere maloluyor.”

1930’dan 1947’ye kadar Türkiye’den hacca kaçak olarak gidilebilmişti.

Peki 1947 yılında ne değişti?

1947’de CHP tek parti yönetimi, gelmekte olan DP’ye karşı din açılımı yaptı.İlhaiyat kökenli Şemsettin Gülaltay, başbakan olarak atandı, ilk imam hatipler........

© Karar