menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaşlanan nüfus, düşürülen emeklilik yaşı: Türkiye’yi bekleyen tehlike

14 23
04.03.2025

Nüfusu giderek yaşlanan dünya ve özellikle son 50 yılda “hayat süresi beklentisi” gelişmiş ülkelere göre çok daha hızlı artan Türkiye, çok uzak olmayan bir gelecekte ciddi bir sosyal güvenlik ve emeklilik kriziyle karşı karşıya kalacaktır.

2023-2024 yıllarında milyonlarca kişinin EYT üzerinden erken yaşta emekli edilmesinin, gelecekte ülkemizin sosyal güvenlik sistemine ve mali yapısına bindireceği yükün ve ekonomide yol açacağı olumsuz sonuçların ne kadar farkındayız?

Konuya, önce dünyanın geneli ve gelişmiş ülkeler açısından bakalım:

“Düşen doğum oranları,” “artan doğuşta beklenen hayat süresi” ve “yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yükselmesi” ile kendisini gösteren “yaşlanan nüfus olgusu,” dünyadaki demografik değişimin temel çizgisini ortaya koymaktadır.

1973’ten 2023’e kadar geçen 50 yılda, dünya genelinde toplam doğurganlık hızı yaklaşık 4,5’ten 2,31’e düşerken, doğuşta beklenen hayat süresi 58 yıldan 73,4 yıla yükselmiş; 65 yaş ve üzeri nüfus oranı ise %5,1’den ,2’ye çıkmıştır.

Bu dramatik değişim, yaşlanan nüfusun, “işgücü piyasaları,” “sağlık hizmetleri” ve “emeklilik sistemleri” üzerinde uzunca bir süredir ağır bir yük oluşturmakta olduğunun ve bunun gelecekte daha da artacağının bir ifadesidir.

Ekteki grafik, bu parametreler çerçevesinde dünyanın önde gelen ülkelerinde, “emekli nüfus” ile “çalışan nüfus” arasındaki oranın 2022’deki durumunu ve 2050’de ulaşacağı düzeyi ortaya koyuyor:




Tabloya göre, 2022 yılında, örneğin Japonya'da her 100 çalışan için 55.4, İtalya'da 41, Çin’de 21.6 emekli bulunmakta iken; bu sayıların 2050’de Japonya için 80.7, İtalya için 74,4 ve Çin için 47.5’e yükselmesi beklenmektedir.

Çalışan ve emekli nüfus oranları arasındaki bu dengesizlik, emeklilik sistemine katkıda bulunan kişi sayısı azalırken, emeklilikten faydalanan kişi sayısının artacağı; dolayısıyla emeklilik fonlarının tükenme tehlikesiyle, yani “sürdürülebilirlik riskiyle” karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor.

Sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliği, aktif (çalışan) ve pasif (emekli) sigortalı sayıları arasındaki dengeye, yani “aktif/pasif” oranına bağlıdır. Bu oran, bir ülkedeki çalışan sayısının emekli sayısına bölünmesiyle elde edilir ve sosyal güvenlik sisteminin finansal sağlığını ifade eden kritik bir göstergedir.

Öte yandan, yaşlıların gençlere göre daha fazla sağlık hizmetine ihtiyaç duymaları kaçınılmaz olduğundan, yaşlanan nüfus sağlık harcamalarını da arttıracak ve ülkelerin sağlık sistemleri üzerinde giderek artan bir yük........

© Karar