Muhafazakâr siyasetçiler ve bürokratlar neden şatafat ve servet düşkünü?
2002’den bu yana kesintisiz 23 yıl süren siyasi iktidar dönemi, yalnızca siyaset tarihi açısından değil, aynı zamanda sahne olduğu esaslı sosyolojik, psikolojik ve ahlaki değişim ve dönüşüm süreçleri açısından da kapsamlı bir inceleme ve değerlendirme konusudur. Bu döneme damgasını vuran en kilit ve dramatik olgulardan biri, daha önce merkezî devletten, bürokratik iktidardan ve ekonomik kaynaklardan büyük ölçüde dışlanmış, çevredeki “mağdur,” “mazlum” ve “taşralı” toplum kesimlerinin; ilk defa bu kadar yaygın, kapsamlı, uzun süreli ve güçlü bir şekilde devlet yönetimine hakim olmasıdır.
Bu dönemde iktidarı temsil eden dindar ve muhafazakâr kimlikli siyasi ve bürokratik seçkinler, geçmişte dünya görüşlerinin ve siyasi iktidar tezlerinin temel referanslarını oluşturan inanç değerleri, ahlak ölçüleri ve kamu hizmeti idealleriyle tamamen çelişen hayat tarzlarını, yönetim yaklaşımlarını ve güç kullanma biçimlerini benimsemişler ve pratiğe geçirmişlerdir.
Özellikle, ideallerin, “asabiye atmosferinin” ve “safiyane hizmet” duygusunun belirleyici olduğu ilk seçim ve yönetim döneminden sonra, bu kadrolar;
-Ölçüsüz servet biriktirme,
-İsrafa ve lüks tüketime yönelme,
-Yüksek bedelli lüks konut, kupon arazi ve değerli taşınmazlar edinme,
-İthal ve zırhlı lüks araçlara, özel uçaklara binme,
-Prestijli yüksek makamlar peşinde koşma,
-Anlamsız sayıda koruma ve araç konvoyları eşliğinde dolaşma,
-Şatafatlı düğünlerde boy gösterme,
-Abartılı sosyal medya yansımalarıyla görünür olma,
-Servetlerini ailece teşhir etme gibi gösterişe, “statü ifşasına” ve doyumsuz güç edinmeye yönelik dejenere tutum ve davranışlar geliştirmişlerdir.
Daha da ironik ve çarpıcı olanı, bu kadroların, geçmişte siyasi meşruiyetlerini; gösterişsiz hayat, ahlaki duruş, kamunun hakkına el uzatmama, israf karşıtlığı, haram-helal hassasiyeti ve kul hakkı gibi yüksek ahlaki ve dinî referanslara dayandırmış ve bu söylemlerle kitleleri harekete geçirmiş olmalarıdır.
“Dindar ve muhafazakâr siyasetçi ve bürokrat zenginler” olarak nitelendireceğimiz bu iktidar grubu, pozisyonlarının sağladığı yetki ve nüfuzu ve ellerindeki imkân ve araçları; çocuklarını ve yakın çevrelerini zenginleştirme, sahip oldukları gücün görünürlüğünü alabildiğine arttırma, statülerini ve iktidar avantajlarını kalıcılaştırma amacı doğrultusunda sistematik olarak kullanmaktadırlar. Bunu çoğu zaman kamu denetiminin dışında, keyfi bir biçimde ve etik sınırların ötesine taşarak gerçekleştirmektedirler.
Dindar ve muhafazakâr siyasetçi ve bürokratların, gösterişli hayat, servet biriktirme, iktidarlarını ve pozisyonlarının sağladığı kazanımları kalıcı hale getirme konusunda; seküler görüşte olan veya inanç hassasiyeti taşımayan muadillerine göre, daha yüksek bir tutku ve arzu ile hareket ettiklerini ve daha doyumsuz olduklarını gözlemlemekteyiz.
Tabii ki, bu yazıda ortaya konan yaklaşım, bir klişe olarak “dindar ve muhafazakâr” kimlikli tüm siyasetçi ve bürokratları kapsamıyor; sadece bu konuda genel bir yaklaşım çerçevesi ortaya koymayı amaçlıyor.
Peki, geçmişte sadelik, tevazu, kanaatkârlık ve........
© Karar
