“Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım”
Yeşilçam Sokak’tan biraz yukarıya yürüyüp, Taksim çıkışına geldiğinizde, solda Dünya ve Fitaş sinemalarının pasajı var, ‘71 yapımı “Vahşi Atlılar”, ‘72 yapımı “Poseydon Macerası”, ‘72 yapımı “Sonsuz Kaçış”, ‘73 yapımı “Vahşi Melez” ve ‘77 yapımı “Azgın Boğa”, Dünya ve Fitaş sinemalarında seyrettiğim filmlerdendi.
Efes ve Feza sinemalarını geçip, Nihal Sokak’ın başındaki merdivenlerde kalmıştık değil mi, otobüs durağının önünden yürüyerek Altıyol’dan Bahariye’ye sapmaksa beni rahatsız ediyor, çünkü durağın arkasından başlayıp yokuş aşağıya Söğütlüçeşme’ye doğru asfaltın ve kaldırımların altında büyükçe bir Bizans Mezarlığı olduğunu biliyorum da ondan. Millet olarak maalesef mezarlıklara hiç saygımız ve sevgimiz yok, yol açmak veya apartmanlar kondurmak için aklımıza ilk mezarlıkları yok etmek geliyor, ben en iyisi mi hiç kimsenin toprağına basmadan Nihal Sokak’tan gireyim, Ali Suavi Sokak’a gelince sağa dönüp, yüz elli metre kadar sonra da şıkır şıkır Bahariye Caddesi’ne çıkarım. Sağda Feridun Gez’in ‘43’de açtığı Ankara Pastahânesi var, sola döndü mü az ileride Opera Sineması, iki kapısının üstünde birer sinema feneri, onların üstündeyse yedi pencereli bir kat, üçüncü pencereden yedinci pencereye kadar büyük harflerle, her harf bir fiberglas karede, “Opera” yazardı, onun altınaysa daha küçük boyutta “Sineması” yazısı kondurulmuştu. Bir vakitler, yani Kadri Cemali Bey devrinde, Balkanların en güzel sinemasıymış, ben Opera’nın ancak son on yılına yetiştim, bir müddet sonra orada gösterilenler de “Cafer’in Nargilesi” veya “Atını Seven Kovboy” gibi çöp filmler olmuştu. Sonra, ‘79’du, sinema yandı, yerine Opera Pasajı yapıldı. Opera Sineması’na muhtemelen bir veya iki defa bilet almışımdır, biri sınıfça okulu kırdığımızdaydı, hangi filme girdiğimizi şimdi anımsayamıyorum, ancak bizi oraya rahmetli Nami sokmuştu, kızlar Süreyya Sineması’na gittiğine göre, film gibi filmlerden olmadığı muhakkaktı.
Opera’dan az yürürseniz, pasaj içinde çok sevdiğim Kadıköy Sineması’na varırsınız, aslında salon ‘64’de tiyatro olarak kullanılma açılmış, üç sezon boyunca da Yıldırım Önal’ın orada sahneye çıkmış. Mimarı Melih Koray olan salonun mülkiyetinin ‘68’de Arslan Ekşioğlu’ndan Erol Kocadağ’a geçtiğini biliyorum, ‘88’e kadar da salonu sinema olarak Erol Bey işletti. Bende vahîm seviyede olmasa dahi klostrofobi var, asansörden, zemin altındaki katlardan, kilitli ve penceresiz mekânlardan çok rahatsız olurum, öyle yerlere mecbûr kalmadıkça da girmem. Bunun yegâne istisnâsı Kadıköy Sineması’dır, orada beni hiç ama hiç ter basmamıştır. Pasaja girdiğimizde sağda camekânlı dolapta gösterimdeki filmin afişi ve lobi kartları olurdu, merdivenin sağ başındaki gişeden bilet kestirense, gişenin yanındaki merdivenden doğruca fuayeye iniyordu. Salon sanki bir uzay gemisinin içi gibi hafifçe bombeli tasarlanmıştı, yukarıdan sahneye doğru kat kat inen koltukların araları ve yükseklikleri öyle incelikle hesaplanmıştı ki, arka koltuktaki önündeki koltukta oturanın kafasını görmeden doğrudan perdeyle karşı karşıya kalıyordu. Salonun akustiği de mükemmeldi. Kadıköy’de çok film seyrettim, onların arasında Alain Delonlu üç film var ki, unutmam mümkün değil. “Meksika’da Cinayet”, “İlk Gecenin Sıcaklığı” ve “Ayrı Odalar”. Alain Delon’un ‘72 yapımı olan “Meksika’da Cinayet” filminde Ramon Mercader, ‘yine 72 yapımı olan “İlk Gecenin Sıcaklığı” filminde de Daniele Dominici performansları nefes kesiciydi. Ben “Meksika’da Cinayet” filmine girerken, babamla Orhan Suda’yı görmüştüm, onlar da ilk matinede filmi birlikte seyretmişler, Bomonti Çay Bahçesi’ne kahve içmeye gidiyorlardı. “İlk Gecenin Sıcaklığı” ise o yıllarda Cumhuriyet gazetesinde yazan Atilla Dorsay tarafından haksız bir biçimde yerden yere vurulmuştu, oysa bana sorarsanız, ha Valerio Zurlini’nin Daniele Dominici’si ha Albert Camus’nün Mersault’u, ikisi de aynı karakterdir derim. ‘84 yapımı “Ayrı Odalar” filmindeyse Alain Delon’un alkolik Robert Avranche performansınaysa sinema tarihçileri mutlaka ayrı bir sayfa açmalıdır.
Geldik düzayak Süreyya Sineması’na, Atlantik’i saymazsak, bizim yakada seyrettiğim filmlerden çoğu oradandır. ‘71 yapımı “Belâ”, ‘72 yapımı “Soygun ve Aşk”, ‘73 yapımı........
© Karar
