menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Trump’ı durdurmak için kınamak yetmez

10 0
14.02.2025

Donald Trump’ın başkanlığı boyunca uyguladığı Ortadoğu politikaları, özellikle İsrail-Filistin meselesine bakışı, unutulmayacak bir dizi felaketin başlangıcı oldu. Diplomasi adı altında yapılan hamleler, aslında Filistin halkının yalnızlaşmasına, haklarının gasp edilmesine ve bölgedeki adaletsiz düzenin daha da derinleşmesine hizmet etti.

Filistin halkı için mücadelenin anlamı, sadece siyasi bir dava değil, varoluş meselesidir. Ancak Trump ve benzeri liderlerin sahte barış planları, bu mücadeleyi bastırmaya yönelik acımasız bir senaryonun parçası olmaktan öteye geçmedi.

Yüzyılın Anlaşması” mı, Teslimiyet Belgesi mi?

Trump’ın sözde barış planı olan “Yüzyılın Anlaşması”, Filistin’e barış değil, diz çökmeyi dayatıyordu. Bu planın özü şuydu: İsrail’in işgal ettiği toprakları meşrulaştırmak, Filistinlilere ise hakları yerine ekonomik vaatler sunmak. Oysa Filistin halkı, on yıllardır maruz kaldığı zulme birkaç maddi teşvik uğruna razı olacak bir topluluk değil.

Bu anlaşma, İsrail’in tek taraflı kazanımlarını uluslararası hukuk nezdinde geçerli kılmaya yönelik bir adımdı. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Trump’ın en büyük provokasyonlarından biri oldu. Büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması, yalnızca Filistin halkı için değil, tüm İslam dünyası için bir kırılma noktasıydı. Bu karar, uluslararası hukukun ve BM kararlarının tamamen yok sayıldığı, açık bir işgal politikasının desteklendiği anlamına geliyordu.

Trump yönetiminin attığı her adım, İsrail’in yayılmacı politikalarına meşruiyet kazandırırken, Filistin halkının direnişini kriminalize etti. Filistinlilerin en temel insani hakları bile “tehdit” olarak gösterildi. Gazze’den atılan bir taş, orantısız şekilde bombalarla, tanklarla, savaş uçaklarıyla karşılık buldu. Ve her saldırının ardından aynı cümle tekrarlandı:

“İsrail’in........

© Karar