Osmanlı’da vakıf, iktidarda ihale: Mülkiyetin ahlakla imtihanı
Osmanlı’da toprak, mülk edinilecek bir kazanç nesnesi değil, korunması gereken bir emanet olarak görülürdü. Orman, su, mera ya da zeytinlik… Her biri Allah’ın mülkü sayılır, insan yalnızca bunların kullanımına ehil ve hak sahibi olduğu ölçüde bir sahiplik iddiasında bulunabilirdi.
Bu anlayış, yalnızca bir hukuki düzenleme değil, aynı zamanda ilahi düzene duyulan saygının dünyevi bir yansımasıydı. Toprağın satılabilir bir meta değil, vakfedilerek gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir değer oluşu da bu zihniyetin sonucuydu. Vakıf sistemi, sadece taşınmazları değil, o taşınmazlara dair niyet ve sorumlulukları da kayıt altına alırdı. Bir ağacın kesilmesi çevresel bir tahribattan öte, yaratılmış düzene karşı işlenmiş bir müdahale olarak değerlendirilirdi. Mülkiyet, bu düşünce dünyasında ahlaki bir çerçevenin içindeydi. Kazanmak değil, korumak önde tutulur, toprağa el değil, emanet gözüyle bakılırdı.
Fatih Sultan Mehmed’in Kuzey Ormanları’yla ilgili çıkardığı ferman, bu anlayışın devlet nezdindeki en güçlü ifadesidir. İstanbul’un su havzalarını besleyen, hayati bir ekosistem olan ve bugün Belgrad Ormanları’nı da kapsayan bölge vakıf ormanı ilan edilmiş, izinsiz ağaç kesimi, doğaya zarar verme ya da hayvan otlatma gibi müdahaleler ağır cezalarla yasaklanmıştı. Orman köylerinde yaşayanlara dahi ancak sınırlı ve sürdürülebilir bir kullanım hakkı tanınmış, doğanın düzeniyle insanın ihtiyacı arasında dikkatli bir denge kurulmuştur. Çünkü o dönemde mülk, bireyin mutlak tasarrufuna açık bir hak değil, kamunun ortak geleceğini muhafaza sorumluluğu olarak tanımlanırdı.
Tam da bu yüzden, bugünlerde Meclis gündemine taşınan bir torba kanun, zeytinliklerde madencilik yapılmasına izin verilmesinden, ÇED kararı beklenmeden başvuru sürecinin başlatılabilmesine, ruhsat ve rehabilitasyon düzenlemelerinden acele kamulaştırmaya kadar pek çok başlık içeriyor. Enerji yatırımlarına teşvik sunulurken, toprağın kamusal değeri zayıflatılıyor…
Üstelik bu yasa, “yenilenebilir........
© Karar
