menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tiflis’te birkaç gün...

25 1
01.07.2025

Bu mevsim dayanılmaz sıcak değil nadir görülür şeker gibi bir hava vardı. Çoktan çiçekten kesilmişti ıhlamurlar fakat eski Tiflis sokaklarını karşılıklı birer şemsiye gibi gölgeliyorlardı. Dünyanın gidebildiğim her şehrinde olduğu gibi yine sabahın altısı benimdi. Avlulu geniş evlere açılan loş geçitler, her zaman fedakar kadınlar, üç beş sakin köpek, biraz kaçak bulut fakat Tiflis’e özgü o mütevazı kendisine özgülük içimi sevinçle dolduruyordu. Daha önce ölesiye dolaşmıştım buraları. Dinmez merakla Tiflis’i kuran espriyi yakalamaya çalışmıştım? Neydi bu narin ve bir o kadar da alabildiğine yalın şehri kuran sebebi? Aşağıya, Kura Nehri’ne varınca zihnim aydınlandı. Türkiye’den doğup Gürcistan’a hayat veren ve sonrasında Aras ile birleşerek Azerbaycan’da Hazar’a kavuşan bu su, insanoğlunun icadı sınırları da yırtıp gidiyordu. Su, dağ, gökyüzü tıpkı gökyüzü gibi herkesindi. Kura, Türkçe, Gürcüce, Azerice ve Ermenice arasında bir tercüman gibi çalışıyordu. Diller en içten yankılarını oraya birer zaman balığı gibi bırakıyordu.

Zaten bu kez Tiflis’te bulunmamın ana sebebi de dil içi iletişim çalışmasıydı. Tercüme yoluyla, modern Gürcü şiiri ve güncel şiirimiz arasındaki geçişleri kestirmekti. Yunus Emre Enstitüsü ve Gürcistan Yazarlar Evi’nin işbirliği ile, Tiflis’in eski seçkinlerinden David Sarajishvili ailesine ait 1905 yapımı zarif binada iki gün boyunca şiiri konuştuk. Gürcü Alfabesi tıpkı karşıladığı Gürcü Dili gibi fazlasıyla karakterli, kendisine özgü ve dışarıdan kapalıydı. Onun ruhunu duymak için fazlasıyla sabırlı olmak gerekiyordu. Kura’nın üstüne kurulmuş geniş, eski ve taş köprünün üstünde durup eski surlara, her yöne serpilmiş kiliselere ve........

© Karar