menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanat inkar eder

21 1
20.05.2025

Günlerdir ‘düşünmek’ üzerine gidip geliyorum. Geçen günkü şiddetli yağmurun sesini duyunca sabah erken özellikle uyandım. Tıpırtı, şakırtı her yanı kaplamıştı. Rüzgarın savurduğu arka bahçedeki ağaçlar kanımı kaynatıyordu. Fütursuzca hazırlandım. Şortumu giydim. Aceleyle dışarı fırladım. Gök böğürüyordu. Kamçı misali upuzun yağmurlar boyun vuruyordu. Zihnimin gerisinde hep bir tuhaf motor çalışır. On altı yaşımda mıydım? Bozkır Lisesi’nin buğulu bir öğrencisiydim. Hafta sonları ailemin yaşadığı on kilometre mesafedeki kasabaya dönüyordum. İlçe merkezi hafta sonları itiyordu beni. Az kalmıştı. Lise bitecekti. Bir başıma tek göz odada kirada kalıyordum. Çarşamba Çayı’nın çağıltısını duyardım bazı geceleri. Kış bastırınca it dişi benzeri kapıyı ısırırdı soğuk. Öyle inatçıydım ki! Dünya umurumda değil. Soğuğu bile sarınırdım. Kendisini başkumandan sanan astsubaylar görmüştüm köy meydanlarında mesela. Belki inadım ondandır. Vukuatsız köyleri, köy kahvelerini keyiflerince ikide bir basarlardı. Kimlik kontrolü yaparlardı. Ne yapacaklardı acaba kimliği tutanları, tutmayanları? Devlet basan mıydı? Kalktığını da gösteren miydi?

Köylüleri hizaya dizerlerdi. Günün birinde buna daha yakından şahit oldum. Dudağımın bir kenarından Rilkevari bir kan damladı gülerek. ‘Sen dedi sen eşekoğlu eşek ne bakıyorsun öyle!’ İşaret parmağı düşmanı bulmuşçasına titriyordu. Yakalanmıştı başçavuş bakışımdaki hiçliği. Rütbelilerle ayrıydı Orduevleri kazıklı böyle çavuşların. O dudağımdaki ayrımsı gülümsemeyi görmüştü. Sanki soyulmuştu o an.........

© Karar