İçeriden daralan dışarıdan büzüşür
Kanun budur; insan dahil bütün canlı varlıklar ferahlamak isterler. Genişlemektir ferahlamak. Yerini yurdunu, hacmini kalıbını, şeklini şemalini, güzelliğini, düzenini almaktır. Ne zaman ki eşya kalıbını, duygu ve düşünce dilini, huy davranışını, fert yerini, toplum konumunu alır orada ferahlık, orada esenlik, şevk ve incelik hayat bulmuş demektir. Toprağa düşen buğday tanesi de ferahlamak ister. Yağmur soğuk, kar boran, börtü böcek nice görünen ve görünmeyen sebep arasından kendi hükmünce yeşerecek, boy uzatacak, gün güneş görecek, sararıp kavrulacak, nihayetinde başağa durup boyun bükecektir tohum. Ondaki bu boyun büküş ondaki bu yerle gök arasında gidiş geliş pek çok şey söyler nice hikaye anlatır kulak verene. Nihai yokluk yoktur fakat faniliğin şevkini yaşarken duymak adına ferahlığın da rüzgarında salınmak ister insan. Onun içindir ki içte büzülmekten, içte durmaktan, içine atmaktan kurtulmak ister. İnsanın doğuşuyla başlar ferahlama. İçten dışa gelir o.
Yaşamak ise içe işleyiştir çokça yine de. Nice görüp yaşadığımız nice şaşırıp hayret ettiğimiz nice beklemeyip de başımıza gelen bizi içe iter. O sebepten yalnızlık istenmez. ‘Yalnızlığa sadece sen dayanırsın Tanrım!’ diye seslenir şarkı. Bilinir ki içe kapanan, içerde daralan, dışardan büzüşür, yaşayamaz, hayat bulamaz olur. Huruç ile ricat arasında elbette hayat huruçtan doğar. Ricat da haktır bir kere fakat ebedi ricat sonsuz mağara bitimsiz tek hücre sonsuza dek kör pencere aklı kurutur, hayali daraltır, ruhu bunaltır, eli kolu bağlar. İnsan iş........
© Karar
