“Kaç Müslümanlardan, sığın İslam’a”
Pakistan’ın şair filozofu Muhammed İkbal’e nispet edilen başlıktaki söz acı da olsa gerçeği dile getirmektedir. “İslâm” ile “Müslümanlık” kelimelerini çok zaman birbirinin yerine kullansak da bu iki kelime kesinlikle birbirinden farklıdır. Dolayısıyla Müslümanın yaptığı kötü işler İslam’a mal edilemez.
İslâm, tanımını Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in sahih sünnetinde bulan, yüzlerce ayet ve hadiste insan ilişkileriyle ilgili ahlâkî erdemlerin vazgeçilmezliğini vurgulayan objektif gerçekliktir. Müslümanlık ise her bir Müslümanın İslâm’la ilgili kişisel anlayışı, bilgisi, yorumu ve uygulamalarıyla sübjektif dinî hayatıdır. İnsanların bu yorum ve uygulamalarıyla ilgili nihai hükmü verecek tek otorite ise Allah’tır.
Son cümledeki fikir, özellikle İmam Azam Ebû Hanîfe ve taraftarlarının temsil ettiği ulemaya aittir. Onların karşısında ise bid‘at, dalalet, küfür/tekfir gibi kavramları kullanarak insanların dini hakkında Allah adına hüküm veren, ilk dönemlerin Selefîleri diyebileceğimiz Hâricîler ile Ehl-i hadis vardır.
Müsamahakâr anlayışta olanlar, “Ben Müslümanım” diyen herkesi kucaklar, onların dinî inanç ve eylemleri hakkındaki son hükmü Allah’a bırakırlar. Kültürümüzde bu anlayışın temsilcilerine, “büyük günah işleyenlerle ilgili son kararı Allah’a bırakanlar” veya “günahkârlar hakkında iyimser düşünenler” anlamında Mürcie ismi verilmiştir. Mürcie ekolüne göre her Müslüman kendi dindarlığını yine kendisi inşa eder ve hesabını da ahirette Allah’a yine kendisi verir.
Abbâsîler döneminin başlarında manevi........
© Karar
