menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gerçekçi olmak gerekirse…

12 0
22.06.2025

Dünya siyasetini, hatta ülke siyasetini bile yorumlayabilmek için kendimizi duygularımızdan arındırmamız, kişisel tercihlerimizi mümkün olduğunca bir kenara bırakıp olan bitene öyle bakmamız gerekiyor. Çünkü olaylar bizim istediğimiz gibi değil kendi dinamikleri içinde gelişiyor.

İsrail’i, özellikle de Netanyahu İsrail’ini sevmeyebiliriz, Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma varan katliamı içimiz kaldırmıyor olabilir. İran için de benzeri şeyleri düşünebiliriz. Kudüs Güçleri’ne bağlı militanların ve destek oldukları Esad rejiminin gerçekleştirdiği insan kıyımını ya da zaman zaman PKK’ya verdiği desteği hatırlayıp şu an başına gelenleri hoş karşılayabiliriz.

Tam tersine iki taraftan birine karşı sempati de duyabiliriz. Ama ne hissedersek hissedelim ülke olarak da birey olarak da hissiyatımız bizi arzumuzu, beklentimizi sonuç olarak sunmaya yöneltmeli. Unutmayalım ki bu savaşı biz başlatmadık, Hamas’a 7 Ekim 2023’te saldırısı için biz yeşil ışık yakmadık. İran o zaman da hata yaptı, nükleer silahlanma konusunda da yaptı.

Ancak şu an önemli olan geçmiş değil gelecek. Türkiye için önemli olansa bu savaşın bir an önce bitmesi, İran’nın nükleer silah sevdasından kalıcı olarak vazgeçmesi, İsrail’le bir şekilde uzlaşması, onu hegemonik ihtiraslarının taşıyıcısı ya da varoluşsal sorun olarak görmekten vazgeçmesi. En makul yöntem de bunların müzakerelerle gerçekleşmesi, daha fazla can kaybının, askeri ve ekonomik zararın önlenmesi.

Trump’ın verdiği iki haftalık süre de diplomatik çözümü önceleyen başta Türkiye olmak üzere üçüncü taraflara fırsat sunuyor. İran her ne kadar ateş altındayken konuşmam dese de önünde çok fazla seçenek olmadığına ikna edilmesi, buna mukabil........

© Karar