Akademide orta boy güç tartışması…
Bilim sınıflandırmayı sever. Birbirine benzeyen şeyleri aynı kaba koyup ortak özelliklerine ulaşmaya çalışır. Genellemeler yapar, sonra da onlardan hipotezler ve teoriler geliştirir. Sebep sonuç ilişkileri kurar. Anlatı açıklayıcı olmayınca da yan hipotezler üretir.
Bazen de tutarsızlık Kuhn vari sıçramaya, yeni bir bakış açısının, paradigmanın doğmasına yol açar. Sosyal bilimlerde ise iki ya da daha çok anlayış genellikle bir arada yaşar. Ama koşullar açıklayıcılığı etkilediğinde, bir anlatı zamanın ruhuna diğerinden daha çok hitap ettiğinde literatüre hakim olur.
Bir de bilimle, bilimsellikle hiç alakası olmamasına, hiç bir sınıflandırma kriteri bulunmamasına rağmen zamanın “sağduyusu” olmuş, Cox’un yıllar önce bizi uyardığının bile ötesinde hegemonya aracına dönüşmüş kategoriler vardır. Bunlardan biri de orta güç, yani “middle power”dur.
Onlar tasnifçisinin aklında büyük güçlerle küçük güçler arasında yer alırlar. Fakat tanımlanmaları belli bir kriter üstünden yapılmaz, sınırları ne kadar gücün belirlediği açıklanmaz, sadece yazarın öyle kabul etmesi, okuyucuya da tuhaf gelmemesi yeterlidir. Zaten güç dediğimiz şeyin tanımı da zordur.
Her ne kadar güçlü olmak kabaca başkalarının aklını ve davranışlarını kontrol etmek demekse de neyin bunu sağladığı tartışmalıdır. Bir zamanlar pek popüler olan tank, top, tüfek saymak, ülkelerin nüfus ve coğrafyalarına bakarak kimin daha güçlü olduğunu söylemek artık benimsenen bir yöntem değildir.
Uzunca bir süredir literatüre egemen olan anlayış gücün kullanıldığı alana mahsus olduğu yönündedir. Farklı imkanlar farklı anlarda etkiye dönüştürülür, muhatabınızın yapmanızı istemediğiniz bir şeyi yapmaması, yapmanızı istediği bir şeyi de yapması sağlanır. Bazen pazarlık bile olmaz.
O zaman gücü ölçmek iyice zorlaşır. Çok yıllar önce Lukes’un söylediği, farklı bir şeklini daha da önce Gramsci’nin anlattığı, Frankfurt........
© Karar
