Müslümanların adalet tasavvuru var mı?/3
FIKIH VE HAYAT- Bugünkü Müslüman toplumların hiçbirinde neden kurumsal anlamda hukuki yapıların oluşamadığını, bir ‘hukuk devleti’nin inşa edilemediğini anlayabilmek için biraz geriye gidip ‘fıkıh’ düşüncesinin tarihsel seyrine bakmakta yarar var.
Bunun için de öncelikle günümüz Müslümanlarının, fıkıhtan ne anladıklarını anlamamız gerekiyor.
Biliyoruz ki modern zamanların Müslümanlarının hemen hepsi fıkhı bir “Şeriat devleti”nin anayasası gibi anlıyorlar. Bir kere bu yaklaşım, daha işin başında zihni planda bütün kapıları kapatan arızalı bir anlayış.
Çünkü bu yaklaşım, fıkıh düşüncesini hayattan ve tarihten koparan bir yaklaşımın sonucudur.
Oysa fıkıh, içinde doğduğu toplumla, kültürel yapısı ve gelenekleriyle hep bir etkileşim içindedir. Mesela bugün fıkhın hayatla iletişimine bakarken, yaşadığımız dünyanın insana dair sorunlarını ve de modern zamanların tecrübelerini dikkate almak zorundayız.
Fıkhın bir ayağının insanlığın ameli reflekslerine, diğer ayağının ise hayata dair bilinç ve fıtrat üzerine dayandığını söyleyen Ali Bardakoğlu Hoca’nın şu tespitleri önemli: “Dünyanın neresine giderseniz aile hayatı vardır, eşler arası sadakat ve kıskançlık vardır, aile hayatının gerekleri vardır; ticaret alışveriş, mal-mülk edinme vardır; suç sayılan davranışlar ve bunlara uygulanan yaptırımlar vardır. İnsanların din, dil ve ırkları, hayat tarzları ve sosyal yapılar ne kadar farklı olursa olsun bu davranış kurallarında belli bir ortak paydayı daima görebilirsiniz. Hatta bunun dinden daha evrensel olduğu da söylenebilir.” (İslam’ı Yeniden Düşünmek, s.125)
Aslında bütün bunlar, fıtrat gereği insanoğlunun ortak özelliğidir.........
© Karar
