Denge-denetleme İslam açısından sakıncalı olabilir mi?
Biliyoruz ki modern demokrasilerde anayasanın teminatı kuvvetlerin birbirini denetlemesidir. Bu çerçevede, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16. Maddesini de zikretmekte yarar var: “Hakların güven altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplum, bir anayasaya da sahip değildir.”
Müslüman toplumlarda özellikle son yüz yılda “şeriat-fıkıh” tartışmaları yanlış bir zeminde yapıldığı için, fıkıh ve şeriat bir iman meselesi haline dönüştürülmüştür. Bu konudaki reçete hazırdır: Dini Allah göndermiştir, bu fıkıh da Allah’ın şeriatıdır. Fıkıhla çağın bütün sorunlarını çözebiliriz.
Net olarak ifade etmek gerekirse fıkıh, Müslümanların Kur’an ve sünnete aykırı olmamak kaydıyla günlük hayatlarına ilişkin geliştirdikleri ameli tecrübelerinin bir toplamıdır. Ve fıkıh bir din değildir, şeriat da Allah’ın gönderdiği bir kanun değildir.
Oysa İslam fıkhı, yüzyıllar içindeki tecrübelerle oluşmuş büyük bir birikimdir ve günümüz hukuk uygulamalarına katkı sağlaması açısından önemli bir imkandır. Yanlış olan, geçmiş toplumların kendi gelenek ve kültürel imkanları içinde oluşturdukları fıkhı, hiçbir yoruma tabi tutmadan, motomot aynen bugüne aktararak bütün sorunların çözümünü ondan beklemektir.
Geçmiş toplumların, fıkhi uygulamalarını bugüne aynen taşımanın nasıl bir görüntü ortaya çıkaracağını görmek açısından şöyle bir örneği zikretmekte yarar var: “Eski bir Arap örfüne göre savaşı kazananlar, ele geçirdikleri düşmanların kadınlarını, evli olup olmadıklarına pek bakmaksızın odalık olarak alıyorlardı. Bu tatbikat, İslam’da da devam etmiştir. Bu konuda Evzai (Bir fıkıh ekolünün önemli temsilcilerinden birisidir)........
© Karar
