28 Şubat’ın şimdiki akrabaları bizden teşekkür beklemesin…
Galiba bu ülkenin genlerine musallat olan yasakçı zihniyet hiç değişmeyecek. Osmanlı’nın yıkılışından sonra kurulan Cumhuriyet, hepimiz için yeni bir umut ve yepyeni bir başlangıçtı. Çünkü Cumhuriyet’in kazanımlarıyla birlikte millet, geleceğe artık daha bir güvenle bakıyordu.
Ancak yolun bir yerinde başlayan kutsallaştırmalar ve tabular, birtakım yasakları ve baskıları da beraberinde getirdi. Özellikle ‘tek parti’ dönemindeki uygulamalar, toplumun önemli bir kesiminde Cumhuriyet’e karşı bir memnuniyetsizlik duygusu yarattığını belirtmek gerekiyor.
Bu uygulamalar, kuruluş döneminin olağan üstü şartları dikkate alındığında, daha toleransla değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir elbette. Ama bir gerçek var ki ‘tek parti’ döneminin yarattığı o yasakçı gelenek, çok partili hayata geçtikten sonra da yer yer işlemeye devam etti.
Bu arada her on yılda bir gelenek haline gelen klasik ve portmodern darbeler, hem siyasetin zeminini tahrip etti hem de ‘yasakçı’ anlayışı adeta yasal bir zemine kavuşturdu.
Düşünün 12 Eylül cuntacıları siyasi partileri kapattı, siyasetçileri hapse attı hem düşünsel hem de insani planda kıyımların altına imza attı. 28 Şubat postmodern darbesi ise, siyasete ve toplumun önemli bir kesimine ‘vesayet kelepçesi’ taktı, üniversitelerde ‘ikna odaları’ kurarak genç insanların hayatlarını kararttı.
İşin en kolay yanı bütün darbelerin, nesebi gayri sahih bir zihniyet tarafından gerçekleştirildiğini söyleyip geçebiliyoruz. Ama mesele bu tanımlama ile halledilmiş olmuyor........
© Karar
