Diyanet iğneyi çuvaldızı kendisine batırırsa…
Cuma günü Cuma namazını İlahiyat Camiinde kıldım. Camiye namazdan yarım saat kadar önce vardım. Bir sohbet olursa dinlerim, dedim.
Bir kişi kürsüye çıktı, dereden tepeden konuşmaya başladı. Camideki cemaat azlığından söze girdi, “milleti gaza getiren hocalardan olsa böyle olmayacağını” söyledi. Tam bir geyik tonunda… Yarım saati öyle doldurdu.
Dedim camiye yazık, Cumaya yazık, kendim dahil o şahsı dinlemek zorunda olanlara yazık. (Bir gün “Caminin izzeti” üzerine bir yazı yazacağım.)
Sonra bir link geldi. Fatih Okumuş’tan. Fikir Coğrafyası isimli sitede yayınlanmış yazısının linki. Diyanet’in hutbelerini değerlendiriyor. “Muhabbet zor zanaat” başlıklı sımsıcak yazının “İğneyi de, çuvaldızı da” ara başlığını taşıyan bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Dilerim “Hoca camiası” bu işlere biraz bu pencereden bakar. İşte o yazı:
İğneyi de, çuvaldızı da
“Bu satırların yazarı bir İlahiyat fakültesinde öğretim üyesi, zaman zaman Diyanet’le yolları kesişen, çoğu zaman Cuma hutbesine çıkarılan, insanların kendisine hoca diye hitap ettiği bir gariptir. Öyle olunca çuvaldızı da iğneyi de kendine yani Diyanet’e, İlahiyat’a batırmak ister.
Buradan bakınca Diyanet’in son aylardaki ses getiren hutbeleriyle tam da laik ve demokratik bir üslup sergilediği görünüyor. Ancak hemen belirtmeliyim ki bu üslup Rahmeten li’l-Alemin, Seyyidü’l-Mürselin Muhammed Mustafa’nın üslubunu andırmıyor.
Müminlerin annesi Hz. Aişe (ra) şöyle buyurur:
"Resulullah (sav) eğer davetinin başında içki ve zinayı terk edin deseydi; Araplar biz ne içkiyi ve zinayı terk ederiz, ne de Muhammed’in dinine gireriz derlerdi.”
Allah’ın Elçisi (sav) “La ilahe illallah deyin, kurtulun!” buyuruyordu. Onun Mekke-i Mükerreme’deki daveti bu tek cümleden ibaretti. Zira bu kelimeyi........
© Karar
