TEHDİT Mİ, SİYASAL ARAÇ MI?
Türk siyasetinde “dış güçler” ifadesi, neredeyse her kriz döneminde, ekonomik çalkantılarda, terör saldırılarında ya da siyasi başarısızlıklarda karşımıza çıkan başat söylemlerden biridir. Toplumun geniş kesimlerine sirayet etmiş bu ifade; zaman zaman bir savunma refleksi, bazen bir çaresizlik göstergesi, kimi zaman da sorumluluktan kaçmanın aracı olarak kullanılmıştır. Peki, bu söylem Türk siyasal kültüründe neden bu kadar etkili?
Türk siyasal geleneği, Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren sürekli bir “kuşatılmışlık” hissiyle şekillenmiştir. 19. yüzyılda Batılı devletlerin Osmanlı topraklarını paylaşma çabaları, imparatorluk topraklarında çıkan isyanlara verilen dış destek, bu algının köklerini oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde de Sevr Antlaşması’nın “gizli tehdit” olarak hafızada canlı tutulması, “içeriden ve dışarıdan sürekli bir tehdit altındayız” anlayışını perçinlemiştir.
Bu tarihsel miras, özellikle Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin NATO üyesi olmasına rağmen Batı’ya tam anlamıyla güvenememesiyle devam etmiştir. Dolayısıyla “dış güçler” söylemi, tarihsel olarak bir savunma refleksi olarak ortaya çıkmış ve siyasi hafızada yer etmiştir.
Modern Türkiye’de dış........
© Karadeniz'de sonnokta
