Türkiye Varlık Fonu hakkında – 2
Konu ile ilgili olarak geçen sayıda yazdıklarımızı hatırlamak amacı ile küçük bir özet yaparak başlayalım işe.
Varlık Fonu iki sözcükten oluşmakta varlık ve fon. Buradan yola çıkarak varlık olmadan böyle bir fonun kurulamayacağını düşünebiliriz. Zaten Varlık Fonunun felsefesi de, dünyadaki örnekleri de bu önermemizi doğrulamakta. Türkiye’de ise varlık yok. Eldeki bütün varlıklar Hazineye ait. İkiz açık (twin deficits)[1] veren ülkelerden biri Türkiye. Ülkenin en önemli fonu mahiyetindeki emeklilik fonu sürekli açık vermekte ve bu açık Hazine tarafından kapatılmakta. Böyle bir durumda “ulusal varlık fonu” kurulabilir mi? Kurulsa bile işlevsel olabilir mi? Eğer bu soruların yanıtı olumsuz ise, neden kuruldu bu “Türkiye Varlık Fonu”?
Bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız yazımızda.
Şu hususu eklemeden geçmeyelim, tüm dünyada gelir fazlası elde ederek ait olduğu ülkenin refahının gelişmesine katkıda bulunur “ulusal varlık fonları” bunun tek istisnası “Türkiye Varlık Fonu”dur. Bir başka anlatımla tüm dünyada varlık fonları para kazanırken Türkiye’de kurulu olan fon zarar etmekte, giderlerini karşılamak için borçlanmakta böylelikle yeryüzünde borçlu tek varlık fonu unvanını taşımaktadır. Denilebilir ki “borç alan varlık fonu” kavramı dünya literatürüne Türkiye’nin armağanıdır.
Bunun yanında zaten Hazineye ait olan varlıkların buradan alınarak fona devredilmesi ise insanın kendi parasını sağ cebinden çıkarıp sol cebine koyması gibi anlamsız bir işlemdir.
Peki bütün bu anlamsızlıklar aslında bir anlam ifade etmekte mi? Gelin birlikte bakalım.
İşin sırrı borçlanmada. Türkiye Varlık Fonu kurulduğu 2017 yılından bu yana geçen süre zarfında gelirleri ile değil, fona katılan şirketler ile büyümüş günümüzde 320 milyar USD değerinde devasa bir boyut kazanmıştır. Fon bu hâli ile dünyanın en büyük 10 ulusal varlık fonundan biridir. Fondaki şirketler teminat gösterilerek borçlanma kolaylığı sağlanmıştır.
Devletin borçlanma için uygulayacağı iki farklı yöntem var; bunların ilki teminat göstermeyerek devletin itibarı sayesinde borçlanmak. Hazine bu şekilde borçlanır. Diğeri ise fondaki varlıkları teminat göstererek borçlanmak. Ülkede yıllardan beri yaşanmakta olan ve sonlanacak gibi görünmeyen ekonomik kriz bu yazıyı okuyan herkesin bildiği diğer faktörlerle de birleşerek devletin itibarının yerlerde sürünmesine neden oldu. Bu yüzden Hazine borç bulmakta güçlük çekiyor. Bulduğu borç ise hayli yüksek maliyetli oluyor. İşte burada Türkiye Varlık Fonu devreye giriyor. Doğrusunu söylemek gerekirse fon bu konuda üzerine düşeni en iyi biçimi ile yerine getiriyor. Konuyu biraz da rakamlarla süsleyelim:
2022 yılı sonu itibarı ile Varlık Fonundaki şirketlerin toplam borcu üç buçuk trilyon lira. Ait olduğu dönemin kur ile hesaplayacak olursak 184 milyar $. Daha vahimi bu borç 2023 yılı sonu itibarı ile 6,8 trilyon lira olmuş.
Ait olduğu dönemin kuru ile hesaplayacak olursak yaklaşık 230 milyar $. Borç rakamlarındaki artışı hesaplarken TL cinsinden hesaplamak insanı yanıltır. TL’nin sürekli değer yitirdiği bir ortamda sağlıklı bir yöntem değil bu. Dolayısı ile $ cinsinden hesapladım bir yıllık borç artışını, %. Fena bir artış değil doğrusu. Bu rakamlar Türkiye Varlık Fonunun 2024 yılı faaliyet raporundan alındı. 2025 yılı raporu henüz açıklanmadığı için borçların güncel durumunu bilemiyoruz maalesef. Ancak bildiğimiz başka bir şey var. Adını finansal derinlik olarak belirlenmiş bir yöntem sayesinde körfez ülkelerinden yüklü bir biçimde borçlanıldığı Murabaha[2] ve Sukuk[3] finansmanı yöntemleri ile 2024 yılı zarfında büyük miktarlarda borç edinildi. Fon tarafından yapılan 18 Ekim 2024’te yapılan duyuruda beş yıl vadeli %6,95 getiri garantili 750 milyon $ tutarında Sukuk ihracı gerçekleştirildiği bildiriliyor. 25 Ocak 2025 tarihli bir başka duyuruda ise Sukuk ihracının bir milyar $ seviyesine çıktığı belirtiliyor. Yine aynı duyuruda Dubai İslamic Bank PJSC ile 150 milyon $ tutarında 5 yıl vadeli Murabaha finansmanı anlaşması imzalandığı bildirilmekte. Bu yöntemlerle gerçekleştirilen borç toplam borç ile kıyaslandığında deyim yerinde ise eğer “devede kulak” gibi görülebilir. Ancak söz konusu yöntemlerle borçlanma operasyonlarına 2024 yıl son çeyreğinde başlanmış olduğu gözlerden kaçmamalı. Kanaatime göre bu yöntemlerle borçlanmanın önü açık geleceği de hayli parlak
Yeri gelmişken Sukuk ihracı ile aslında ne yapıldığını açıklamaya çalışayım. Aşağıda dipnotlar bölümünde geniş olarak açıklandığı gibi Sukuk bir mülkiyet hakkı kirasıdır. Kiraya veren kiraya verdiği tutardaki mal varlığı üzerindeki haklarından kira süresi boyunca feragat eder. Kiracı ise elindeki hisse oranında bu varlık üzerinde söz sahibi olur ayrıca kiraya verenin taahhüt ettiği kâr payını da alır. Aslında bir tür tahvil ihracı bu. Ne var ki tahvil ihracında devletin itibarı burada ise somut bir varlıktır ortaya konulan. Yukarıda sözü edilen Sukuk ihracı tahtında inceleyecek olursak eğer fonun bir milyar dolarlık bir değeri ipotek ettiğini, bu suretle elde ettiği gelir karşılığında da yılda 6,95 oranında (sözde) kâr payı gerçekte ise faiz ödemeyi taahhüt ettiğini görürüz. Gerçek anlamda bir kâr payı ödemesi olsa idi kâr garantisi verilmez, piyasa koşullarında elde edilen kâr ya da zarar hak sahipleri ile paylaşılırdı. Faizsiz finansman dedikleri bu........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d