menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dünya kapitalist sistemi üzerine

16 0
27.09.2025

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, gelişmeleri anlamak ve açıklamak için akla ilk gelen düşünceler hızla, hattâ bazı durumlarda kontrolsüz bir biçimde ortaya yayılıyor. Ve bu öylesine bir hâldir ki, her görüş için yeterince kanıt da bulunabiliyor. Bir gelişmeyi öne çıkartarak, olayları baştan aşağıya farklı ele almak mümkün oluyor. Üstelik, yalan haber yayma ve karartma makinası olan burjuva basın, tekelci karakterine uygun olarak, tüm medyanın kontrolü demek olduğundan, son derece etkilidir. Bu durum, karanlığı artırıyor.

Işık ve aydınlanma, sağlam bir bakış açısını gerektiriyor.

Tarihin akışının hızlandığı dönemlerde, olayları anlayabilmek için, sağlam bir bakış açısına sahip olmak gerekir. İşçi sınıfının cephesinden süreçlere bakanlar için, aslında gerçeğin sadece bir bölümünün öne çıkartılması yeterli değildir. Bu nedenle, bu hızlı gelişmelerin yaşandığı bugün, olayları doğru kavrayabilmek için, bilimsel bakış açısını terk etmemek gerekiyor. Bunu yaparken, bazı kavramları, yeniden ve yeniden ele almak, hatırlatmak şarttır.

Kapitalizm ya da emperyalizm, aslında tek bir ülke ele alınarak anlatılamaz, eksik kalır. Belki bir model olarak tek bir ülke ele alınabilirse de (mesela belli bir dönemde, x ülkesinde kapitalist gelişim gibi), sonuçta, dünya çapında kapitalist sistem, emperyalist egemenlik bir bütün olarak ele alınmak zorundadır. Zaten ele alınan ülke de, o sistemin bir parçası olarak ele alınıyor olmalıdır.

Kapitalizm bir dünya sistemidir.

Kendinden önceki sosyoekonomik yapılar da birer dünya sistemi idi. Feodalizm bir dünya sistemi idi ve kölecilik de öyleydi. Ama “dünya kapitalist sistemi”, elbette, hem derinliğine hem de yaygınlık olarak, kendinden önceki sınıflı toplumlarla karşılaştırılamayacak ölçüde gelişmiş bir dünya sistemidir. O kadar ki, kendinden öncekiler, “dünya sistemi” olarak değerlendirilmezse, çok da eksik yapılmış olmaz. Kapitalizm meta üretiminin evrensel hâl aldığı sistemdir ve bu meta üretimi, yaşamın her alanında etkilerini yayabilmektedir. Hem en uzak, ücra köşelerde sistem kendini yayabilmektedir, hem de egemen olduğu yerlerde, ülkelerde derinlemesine bir etki yaratmaktadır. İnsanın insan tarafından sömürülmesi, hem çok daha yaygındır, hem de çok daha gelişmiş bir derinliğe sahiptir. Meta ilişkileri, insan yaşamının en mahrem alanlarına bile girmiştir, girebilmektedir.

Demek ki, “dünya kapitalist ekonomisi” ya da “dünya kapitalist sistemi”, bizim için önemli kavramlardır.

Kapitalist-emperyalizm, kapitalizmin bir dünya sistemi hâline gelmeye başladığı, 1800’lerin sonlarında ortaya çıkmıştır. Feodal imparatorluklardan, o dönemin devletlerinden çok farklıdır.

Bu aşama, aynı zamanda tekeller çağının başladığı aşamadır. 1870’ler demek, büyük ölçüde hatalı olmaz. Eğer dünyaya olup biten “olaylar” şeklinde değil de, süreçler olarak bakabilirsek, bu 1870’lerdeki tekelci niteliğin oluşumunun hem öncesi hem de sonrası olduğunu anlamış oluruz. Bu nedenle rakamlarla tarih vermek, o kadar belirleyici değildir.

İngiltere, Fransa, ABD, Almanya, Japonya, İtalya vb. bu dönemlerde, eski dünya imparatorluklarının bazılarının sömürgelerini almış, paylaşmıştır. Dünyada hâlâ ele geçirilecek yerler var iken, bu güçler arasındaki savaş, daha sınırlı bir savaş oluyordu. Portekiz, Hollanda, İspanya sömürgelerini devralmak, elbette savaşla gerçekleşiyordu. Ama 1900’lerin başlarına gelindiğinde, elbette 1800’lerin sonunda, artık dünya toprak olarak paylaşılmış, pazar olarak da paylaşılmıştı. Bu nedenle, dünyanın yeniden paylaşımı, bir dünya savaşına dönüşme potansiyelini taşımaktaydı. Öyle de oldu.

İngiliz emperyalizmi, sistemin hegemon gücü idi. Bu diğerlerinin bir etkisi ve gücü olmadığı anlamına hiç gelmez. Ama örneğin İngiliz para birimi, tüm sistem için uluslararası bir para idi. Bunun nedeni, “toprakları üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olmalarıydı. 1900’lerin başında, merkez bankaları daha doğmamıştı ya da doğmaya başlamıştı. Bankaların iflasları, sermaye için bir merkez bankası oluşturma zorunluluğunu doğurmuştur. 1901 kapitalist sistemin krizi, bankaların batması, bir koruyucu olarak, merkez bankası fikrinin doğum yeridir.

Sıradan bir insan için merkez bankası, sanki kutsal bir kurum gibidir. Oysa ABD’de merkez bankası, doğrudan Rockefeller ve Rothschild ailelerinin girişimleri ile kurulmuştur. Sıradan bir insan için banka, oldukça “güvenilir” bir kurumdur. Ama banka iflaslarını yaşamış olan bir insan için, hiç de öyle değildir. Bankalar, birer şirkettir ve doğrusu her şirketten daha fazla hile ve dalavere çevirme olanakları vardır, bunu da yaparlar.

İngiltere’nin yüzyılı diye adlandırılan yüzyılın sonlarına doğru, uluslararası bir para sistemi kurulması için, altına bağlı bir sistem kurmayı akıl etmişlerdi ki, Birinci Dünya Savaşı devreye girdi. Altına dayalı para sistemi, uluslararası ticaret için önemli idi. Zira İsviçre Frangı ile İngiliz Poundu nasıl değiştirilecekti? Her ülke, sahip olduğu altın miktarına bağlı olarak, temsilî banknot basmaya başladığında, bu sistem de denetlenebildiğinde sorun çözülmüş olurdu. Elbette en güçlü olanın yararına.

Bu kadar geriye gitmemizin nedeni, “dünya kapitalist ekonomisi” denilen bir şeyin varlığını anlatmaktır. Kapitalizm ilk doğduğunda, İngiltere’de, henüz bir dünya sistemi değildi. Feodal sistemin içinde doğuyordu ve dünya kapitalistleşmemişti. Zaten tek tek ülkeler aynı yoldan kapitalistleşmeyecekti. Biri emperyalist olurken, diğeri sömürgeleşmekteydi.

Bu dünya kapitalist sistemi içinde emperyalist güçler, sistemin merkezindedirler. Her birinin sömürgeleri vardır. Ve her biri, daha fazla sömürge elde etmek için de uğraşır. Elbette, buna uygun kurallar konulur. Dışarıdan bakan biri için, sanki bu kurallar, tanrıların buyruğu gibi görünür. Elbette uluslararası tekelleri, emperyalist güçleri bir anlamda tanrı olarak görürseniz, bu doğru da olabilir.

Bugün hâlâ geçerli olan, birçok göstergeye göre yıkılmakta olan (gerçekte bu nesnel süreçtir, kapitalizmi yıkacak olan devrimci işçi sınıfıdır ve o yok ise kapitalizm yaşamını sürdürür) dünya kapitalist ekonomisinin işleyiş sistemi, esas olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuştur. İngiltere’nin kaybettiği konumu ABD devralmıştır. Ama büyük ve temel bir farklılıkla. Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında Ekim Devrimi, kapitalist dünya sisteminin zincirini bir halkadan kırdı. Dünyayı yeniden paylaşmak için savaşa tutuşanlar, paylaşmak için savaş verdikleri pastanın bir bölümünü kaybettiler.

İkinci Dünya Savaşı, bir yandan SSCB’nin boğulması “ortak” amacını güden emperyalist güçlerin, aynı zamanda dünyayı yeniden paylaşımı savaşımı idi. İşte bu savaş sonrasında ABD hegemonyasında yeni bir sistem kuruldu.

Birincisi, 1946’da, ABD parası, dolar, bir uluslararası para hâline getirildi. Elbette bunu sağlayan ABD’dir. Zayıf bir güç bunu yapamaz. Almanya, Japonya, İtalya savaşta yenilmişlerdir ve İngiltere, ABD’nin yanında çok daha güçsüzdür. Ulusal para birimleri ile altın arasındaki ilişkiye son verildi. Tüm paralar, dolara endekslendi ve dolar da altına. Bu anlaşmayı, o dönem 50 ülkeden daha az ülke imzalamıştır. Sosyalist ülkelerin imzalaması zaten düşünülemezdi ve o dönemin dünyasında, anlaşmayı imzalayan 46 ülke, zaten kapitalist dünya ekonomisinin büyük ağırlığını oluşturuyordu.

Bugün biliyoruz ki, ABD parası, dolar, altın baz alınmadan basılmaktadır. Bir çeşit “sahte” basım denilebilir. Eğer siz ABD Doları basarsanız suçlusunuz ama ABD MB karşılıksız basarsa “suçlu” olmaz. Basma işini yapan ABD’nin kendisidir, bu açıdan sahte değildir. Ama altın rezervleri ile doların bağı, bizzat ABD tarafından koparılmıştır. Vietnam savaşı bu açıdan önemli bir merhale olmuştur. Savaşı finanse etmek için ABD, karşılıksız para basmıştır. 1970’lerde, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya bu konudan haberdar idi. Ve SSCB, bu konuda ne zaman bir video göstermeye yeltenirse, “komünist propaganda” diyerek, ABD tarafından geri çevrilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası sistem, sadece doların egemenliği ile sınırlı değildi. Ekonomik ve finansal açıdan, sömürgelerin kontrolü için IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlar organize edildi. Bu ve bunun gibi bazı kurumlara ikinci ayak diyebiliriz. Bu, dünya kapitalist ekonomisine emperyalist güçler, uluslararası tekeller adına yön vermek için organizasyonlar demektir.

Bunun gibi, Bilderberg gibi toplantılar, forumlar vb. de bunun içindedir. Örneğin, “ithalata dayalı sanayileşme” ya da “ihracata dayalı sanayileşme”, aslında bu toplantılarda bir sistem hâline getirilmiştir. Neoliberalizm de böyledir. Demek ki, tüm uluslararası tekellerin çıkarlarına uygun ortak eğilim ve kararlar kotaran bir sistem vardı, hâlâ da etkisi azalmış biçimde olsa da vardır. Bilderberg yerine, Dünya Ekonomik Forumu, G7’ler vb. daha etkili gibidir. Son 10 yılda bu etkileri azalmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan sistem, esas olarak, komünizme karşı bir örgütlenme de demek idi. Bunun için NATO diye bir askerî pakt kurulmuştur. NATO, başında ABD’nin bulunduğu kapitalist-emperyalist sistemin ortak savaş makinasıdır. Hem NATO üyesi ülkelerde iç savaş örgütlenmesi demektir (ki biz buna, devletin faşizmin dişlilerini örterek içselleştiren bir devlet örgütlenmesi olarak Tekelci Polis Devleti diyoruz), hem de komünizme karşı savaş organizasyonudur.

Başkaları da sayılabilir, ama bu üç nokta, dünya kapitalist sisteminin işleyişi için kritik önemdedir. Ve tüm bunlar ABD hegemonyası altında yapılmıştır. Sistemin hegemon gücü ABD’dir. ABD hegemonyasının başlangıcı Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar götürülebilir. Ama o dönem, İngiliz hegemonyasının çözülmesi olarak adlandırılırsa daha yerinde olur. Hani, dışımızdaki nesnel süreçlere, olup-biten şeyler olarak değil de, süreçler olarak bakacağız ya, bu nedenle, düşmekte olan ile yükselmekte olanı birlikte ele almak yerinde olur. ABD hegemonyası ise, esas olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenmiştir.

Bizim burjuva iktisadının kullandığı “geri kalmış ülkeler”, “gelişmekte olan ülkeler” ve “gelişmiş ülkeler” kavramları, tamamen dünya kapitalist sisteminin, emperyalist güçler ve onların sömürgeleri biçimindeki yapılanmasını gizlemek amacını........

© Kaldıraç