1.000’den fazla haber e-bülteni hazırlarken öğrendiklerim
Gazeteciler ve medya profesyonellerine yönelik bu sayfada bu yazıyı okuyorsanız hepinizin onlarca e-bültene abone olduğunu tahmin edebiliyorum. Ben de bir kurumun etkinliklerini öğrenmek, haber sitelerinin öne çıkan içeriklerini görmek, yazılarını keyifle okuduğum birinin düşüncelerine kulak vermek ya da ilgili olduğum bir alandaki gelişmeleri kaçırmamak gibi nedenlerle bir çırpıda aklıma gelen 30’dan fazla bültene aboneyim. Ama bir tanesi var ki yalnızca okuyucusu değil, aynı zamanda üreteni oldum.
Kapsül’de 3 yıl boyunca (Aralık 2021-Aralık 2024), her birine farklı dönemlerde yoğunlaştığım dünya, ekonomi, kültür ve yaşam kategorilerinde öne çıkan gelişmeleri yazdım. Bu yazıda bu süre boyunca 1.000’den fazla bülten sayısında öğrendiklerimi paylaşacağım.
Bültenlerin habercilikte nerede durduğu, Türkiye’de geldiği nokta, büyüme stratejisi, gelir modelleri ya da tekniğine dair analiz yapmayacağım. Hâlâ çiçeği burnunda sayılabilecek bir gazeteci olarak bültenciliğin bana gazetecilik adına öğrettiklerinden bahsettiğim kişisel bir paylaşım…
Bültenciliğin asıl yakıtı: Yazı
Öncelikle yeni medya araçları arasında yer alsa da bültenciliğin temelinde hâlâ yazı var; teknoloji değil. Teknolojiyi, karmaşık meseleleri kolayca anlatabilmek, okuma deneyimini iyileştirmek ve hatta gazetecilerin işini kolaylaştırmak, yani bütünsel anlamda bir habercilik inovasyonunu desteklemek için kullanmak elbette şart.
Ama her yeniliği hızlıca haberciliğe entegre etmeye ve onun kurallarıyla kendi oyununuzu yeniden inşa etmeye çalışmak, Reuters Institute’in kavramına atıfla ‘parlak şeyler sendromu’na tutulmak gibi bir şey. Bana öyle geliyor ki dikkatimizi bu kadar dağıtan “parlak ve gösterişli” şeyler arasında; aslolanın paket, jelatin, kutu değil ‘ürün’ün kendisi olduğunu sürekli kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Bülten yalnızca bir dağıtım aracı, okurun bizi takip etmesinin ve başkalarına da tavsiye etmesinin esas nedeni hâlâ neyi nasıl söylediğimiz.
Okur ne kadar çok şey bildiğinizi görmek için değil, haber için geliyor
Bültenleri öne çıkaran özelliklerden ilki kısa olmaları. İşi, önemli haberleri bağlamı bildirerek anlatmak olan, hele bunu yazarak yapan gazeteciler olarak yazmayı seviyoruz, yazdıkça yazıyoruz. Okurun gündemi kısaca öğrenmeyi istediği bir yerdeysek bu özellik bir kusura dönüşür.
Bu “kusur,” bültene ilk başladığımda en zorlandığım mesele oldu. Kısa yazacağız ama 5N1K’nın tüm unsurları olmayacak mı, bugünkü gelişmeyi dünkünden ayırt eden noktayı yazmayacak mıyız, bu verinin ve gelişmenin ne anlama geldiğini ifade etmek için bir paragraf açmayacak mıyız? Peki Afrika’da kanat çırpan kelebeğin Amerika’da yarattığı kasırgayı da mı yazmayacağız? 🙂
Okurun haber ihtiyacını gözetmenin daha hayatî........
© Journo
