Toplum, Bireyselleşme, Acaba
Son yıllarda, özellikle de hepimiz için ağır bir travma olan koronavirüs salgını sonrası pek çok insanın kendi yaşamını ve dünyadaki varlığının amacını sorgulaması ile “sosyal yalıtım” neredeyse herkesin zihninin karanlık bir yerinde, her an ortaya çıkmak için bekleyen bir fikre dönüştü. Korkudan burnumuzu bile dışarıya çıkaramadığımız evlerimizde baş başa kaldığımız benliklerimiz belki de ilk defa kendi ile yüzleşme fırsatı bulmuş oldu. Hayatın akışı içerisinde bir o yana bir bu yana savrulan, her gün birden fazla rolü üstlenip hepsinin üstesinden gelmeye çalışan bizler gerçekten kim olduğumuz ve ne istediğimize dair daha net sorular sorup daha belirgin cevaplar bulmaya çalıştık. Bazıları için bu süreç bir aydınlanmayla sonuçlanıp kimi insan için de bir yol ayrımı anlamına gelirken kimileri için de kaybedilmiş bir zaman, artık geri dönülemez ve içinden çıkılamaz bir durum olarak addedilip psikolojik bir çöküntüye dönüştü. Herkesin karakteri ve kişiliği doğrultusunda algılayıp değerlendirdiği “kendi ile tanışma” süreci bazıları için sürüden kopmanın zamanının geldiğini söyleyen bir evrensel mesaj olarak algılandı.
Bu konuda akademik bir bilgim olmamakla beraber bugüne kadar okuduklarım ve izlediklerimden anladığım kadarıyla bizim de içinde bulunduğumuz primatlar bir topluluk olarak yaşama eğiliminde olan canlılardır. Yani, var olduğumuz zamandan beri midir bilmem ama en eski zamanlardan bu yana hep bir arada olmuş, birlikte avlanmış, savaşmış ve yaşamışlardır. Belgesellerde bile, bir arada yaşayan, kendi içinde belirli bir hiyerarşisi ve kuralları olan gruplar ve daha büyük topluluklar halinde ama basitçe yaşadıkları açıktır. Ancak biz insanların; binlerce yıl içerisinde beynimizin hem var olan hem de deneyimlerle gelişmeye devam eden zekâ kapasitesini sonuna kadar zorladığımız, yeme-içme, üreme ve hayatta kalma dışında pek çok beceriyi........
© İz Gazete
