menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Malazgirt Zaferi, Coğrafyayı ve Siyaseti Nasıl Dönüştürdü?

13 0
25.08.2025

26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te esen rüzgâr yalnız bir savaşın tozunu kaldırmadı; bir medeniyetin güvenlik haritasını ve siyasal tahayyülünü baştan yazdı. Sultan Alp Arslan’ın komutasındaki Selçuklu ordusu, Bizans’a karşı kazandığı zaferle yalnız “Anadolu’nun kapılarını açmakla” kalmadı; Arap ve Kürt unsurların da omuz verdiği müşterek bir kader bilincini tarih sahnesine çıkardı. O günden sonra, bugün Arap dünyasının kuzey hudutları sayılan çizgi, İslam medeniyetinin iç sınırlarına dönüştü; uç, merkezle konuştu; güvenlik, kültürle, siyaset ilimle birleşti.

Malazgirt’in arka planında, Abbasi hilafeti ile Selçuklular arasında örülen sağlam bir ittifak durur. 447/1055’te Bağdat’ın Büveyhî baskısından kurtarılması, yalnız bir askerî tahliye değil; hilafetin vakarının iadesi, İslam beldelerinde idarenin ve ilmin yeniden nizam bulması demekti. Bu zeminde Arapların hilafet merkezinden yükselen moral ve siyasal desteği, Kürt beylerinin Mezopotamya-Doğu Anadolu hattındaki coğrafî köprü rolüyle birleşti. Musul ve Cezire havzalarından gelen Arap savaşçılar, Ahlat-Van çevresinden katılan Kürt kuvvetleri ve Türkmen atlıları, Alp Arslan’ın sancağı altında tek saf hâline geldiler. Bu manzara İslam dünyasının müşterek en önemli destanını yazdırdı.

Selçuklu-Abbasi iş birliğinin gerçek devrimi, kılıcın arkasındaki kalemi örgütlemesiydi. Nizamiye medreseleri bir eğitim şebekesi olarak yalnız fıkıh ve kelâmı değil, idareciliği, iktisadı ve adaleti de yeniden kurdu. Bu kurumlar, bugünün tabiriyle sivil toplumun nüvelerini doğurdu; vakıflarla taşınan adalet ve ilim, şehir dokusunu tazeledi. Aynı çatı altında Kürt, Arap ve Türk talebeler yetişti; ortak dil ilim, ortak hedef nizam oldu. Böylece güvenlik bir “sadece sınır” meselesi olmaktan çıkıp toplumun adaletiyle içten beslenen bir düzen fikrine dönüştü.

Nizamiye medreselerinin kurucusu İmam Gazâlî’ye de hocalık yapmış olan büyük alim İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, “Gıyasü’l-Ümem fî İltiyâsi’z-Zulem” adlı eserinde, ümmetin bütün fertlerinin nasıl büyük Türk komutanı Alp Arslan’ın arkasında birleştiğini ayrıntılı şekilde anlatır. Cüveynî, özellikle Cuma günü başlayacak muharebede İslam beldelerinin her köşesinden Sultan Alp Arslan ve ordusu için duaların yükseldiğini, minberlerden yapılan bu niyazların adeta bir ümmet seferberliğine dönüştüğünü vurgular.

Ünlü Müslüman Tarihçi İbnü’l-Esîr’in naklettiği sahne, ordunun ruhunu gösterir: Alp Arslan Cuma vaktinde askerleriyle namaz kıldı; ağladı, dua etti ve “Dönmek isteyen dönsün; burada artık emreden bir sultan yoktur” dedi. Beyazlar giydi—“Eğer........

© İstiklal