menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanatın Monarşik Yüzü

10 0
previous day

Sanat özgür müdür gerçekten?

Yoksa birileri için daha mı özgür?

Sanatın devrimci, eşitlikçi, herkese açık bir alan olduğu fikri kulağa çok romantik geliyor. Ama bugün bir sanat galerisine girdiğinizde, bir bienalin açılış kokteyline katıldığınızda ya da çağdaş sanatın önde gelen isimlerini takip ettiğinizde içinizde hafif bir sızı oluşuyorsa, yalnız değilsiniz. Çünkü sanat dünyası, tıpkı eski çağların monarşileri gibi, görünmez sınırlarla çevrili. Ve bu sınırlar, yetenekten çok aitlik, bağlantı, sermaye ve kültürel sermaye ile çiziliyor. Bugün sanat piyasasına yön veren galeriler, müzayede evleri, koleksiyonerler ve küratörler, adeta modern zamanların aristokratları gibi hareket ediyor. Tıpkı eski kraliyet ailelerinin sadece kendi çevresinden ressam seçmesi gibi, bugün de belli çevrelerin dışından gelen bir sanatçının sesini duyurması neredeyse imkânsız.

Yani taç görünürde yok, ama sistem hâlâ çok tanıdık.

Bu da bizi şu soruya getiriyor:

Sanatın içindeki bu modern “monarşi” nasıl işliyor ve kimleri dışarıda bırakıyor?

Sanat dünyasında söz sahibi olanlar dikkatle bakıldığında hep aynı çevreler: belirli okullardan mezun olmuş, belirli şehirlerde yaşayan, belirli bir sosyoekonomik düzeye sahip insanlar. Tıpkı soylu bir aileye doğmuş olmak gibi, bu dünyaya “doğru yerden girmiş” olmak büyük bir avantaj sağlıyor. Üstelik bu yalnızca yetenekle açıklanabilecek bir durum da değil. Bazen gerçekten çok iyi işler üreten bir sanatçı, “doğru insanlarla........

© İstiklal