Doğu Malı, Batı Sanatı
Batı medeniyeti, sanatın iyileştirici ve ehlileştirici yönünü Türk dünyasından öğrenmiştir. Sanata ve sanat akımlarına öncülük eden Türklerin sanat anlayışı, İslamiyet’in kabulünün öncesi ve sonrası olarak Batı’da ele alınmalıdır. Bu bağlamda sanata evrensel bir yön kazandıran Türkler, insanlığın bediiyat (estetik) ile tevhide yönelmesini sağlamış, bu yönelim içsel huzurun bulunmasıyla sonuçlanmıştır.
İslamiyet öncesi Türk inanışlarında ölen insanların ardından yapılan ritüel törenleri genellikle kopuz ve davul enstrümanlarıyla icra edilirdi. Bunun nedeni, kötü ruhların ölünün frekans boyutlarından uzak tutulması amaçlanıyordu. Türklerin İslamiyet öncesi inanışlarında yatan bu ritüel, derin bir ilahi tınıya dayanmaktaydı. Nitekim Hz. Mevlana da ölüm gününü bu temsilden hareketle “düğün günü” yani Şeb-i Aruz olarak adlandırmıştır.
Bu bağlamda ilahi tınıların insanda oluşturduğu etki gücünü görmek pekâlâ mümkündür. Selçuklu sultanlarının “Âb-ı Hayat” adını verdikleri saray avlularına yerleştirilen su fıskiyeleri, insanların sevinç halinde coşmalarını; hüzün, sinir ve stres halinde ise sükûna ermelerini sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Bu anlayışla “su sesi, Âb-ı Hayat’la can bulur” denilmiş; ecdad, her adımda çeşmeler ve sebiller inşa etmiştir. Böylece insanların gündelik yaşamlarına suyun şifası, ilahi tınılarla ilhak edilmiştir.
Osmanlı saraylarında sultanlara ait odalarda, pencere önlerine yerleştirilen küçük çeşmeler bulunurdu. Bu, “suyun hafızası ve ilahi tınısı şifadır” düşüncesinden........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d