Suriye’nin İstikrar Denklemi
Suriye’de 8 Aralık 2024’te yaşanan tarihi kırılma, yalnızca bir rejimin devrilmesi değil, aynı zamanda on yıllardır süren bir istikrarsızlık denkleminin yeniden yazılması anlamına geliyordu. Şam’da açılan yeni sayfa, acılarla ve fedakarlıklarla dolu bir geçmişin üzerine inşa edilirken, ortaya konan vizyon, Türkiye’nin yıllardır savunduğu bölgesel güvenlik ve istikrar mimarisiyle şaşırtıcı bir paralellik sergiliyor. Artık karşımızda, kriz ihraç eden bir yapıdan, sorunlarını çözmeye ve bölgeyi sakinleştirmeye çalışan, kendi stratejik aklını oluşturma iradesini ortaya koyan bir Suriye var. Bu yeni dönemin kodlarını doğru okumak gerekmektedir. Bu kodların Ankara ve Şam’ın buluştuğu bir masada yazıldığı söylemek bence yanlış olmayacaktır.
Yeni yönetimin yani Şara’nın “hazır sistemler ithal edemeyiz, kendi stratejik planlarımızı oluşturmak zorundayız” söylemi, altmış yıllık Baas rejiminin dayattığı donuk ve dışa bağımlı zihniyetten radikal bir kopuşun ifadesidir.
Aynı zamanda, her aşamayı kendi koşullarına göre değerlendiren, pragmatik ve milli bir aklın devreye girdiğinin de en net işaretidir.
Ankara’nın en temel endişesi olan Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği, Şam’ın yeni vizyonunun merkezinde yer alıyor. “Suriye’nin herhangi bir bölünmesi bölgeyi istikrarsızlaştırır ve komşularına zarar verir” tespiti, Türkiye’nin güney sınırında bir terör koridoru oluşmasını engelleme stratejisinin adeta Şam’daki yankısıdır. “Tek devlet, tek ordu” ilkesine yapılan vurgu, bu yankıyı daha da güçlendirmektedir.
Bu stratejik uyumun en somut ve acil yansımasını, Fırat’ın doğusundaki denklemde görmekteyiz. Şara yönetimin, SDG’nin Halep kırsalında Suriye ordusuna yönelik saldırılarını “10 Mart anlaşmasına uymamak ve........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein