Marifet, İltifata Tabidir
2011-2012 Eğitim Öğretim Yılının sonunu; gayretleriyle göz dolduran eğitim çalışanlarına takdir ve teşekkür belgeleri vererek kapatmak isterdim ama mevzuat Millî Eğitim Müdürüne teşekkür etme yetkisini çok görmüş, muhtemelen öğretmen olmayan biri yazmıştır bu mevzuatı. En azından Vali’ye teklif etme yetkisi vermişler, eksik olmasınlar. Ödül listesini Vali’ye takdim etmek için hazırlanırken Kars Valisi değişti. Ödül listesini erteleyip brifing hazırlıklarına başladık. Kars’ın eğitimde geldiği ve gelemediği durumları gerekçeleriyle izah etmeye çalıştık.
2012-2013 Eğitim Öğretim Yılına yeni Vali ile başlamış olduk. Âdet olduğu üzere Vali’ye brifing verdikten sonra; “Sayın Valim, sizin elbette güzel niyetleriniz ve planlarınız vardır. Siz, yöneticileri organize eder, bir de motive ederseniz çok şey yapmış olursunuz. Gerisini yöneticiler fazlasıyla yaparlar. Yeter ki moralleri diri olsun. Geriye teşvik etmek ve iltifat etmek kalıyor, takdirlerinize arz ederim” diyerek sözümü tamamladım. Arayı soğutmadan, Vali de koltuğuna ısınmışken fırsat bulup ödül teklif listesini götürdüm ve gerekçelerini anlattım. Vali, listeyi görünce “Müdür bey bu çok değil mi?” dedi. “Sayın Valim böyle diyeceğinizi tahmin ettiğim için listeyi olabildiğince özetledim” dedim ve uzatmadı.
Atalarımız hiçbir sözü boşuna söylememiştir: “Marifet, iltifata tabidir. İltifat görmeyen meta zayidir.” Marifetlerin daimî olması için birilerinin onu görmesi ve ilgililere iltifat etmesi gerekir. Peygamberimiz de “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[1] buyurmuş.
Bilenlerle bilmeyenler bir olmadığı gibi güzel eylem yapanlarla yapmayanlar da bir değildir. Bu konuda Kur’an’da Rabbimiz; “İman edip güzel ameller işleyenler için mutluluk ve varılacak güzel yurt (cennet) vardır.”[2] “(Rabbinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. (Onlara) ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz! (denir)”[3] buyurmuştur.
İşini severek, ibadet eder gibi yapan, yaşayan Nurettin Topçularımız var eğitim camiamızda. O rahmetli bilge insan; “Kırk yıl boyunca öğretmenlik yaptım. Derse, mabede girer gibi girdim. Hiçbir derse abdestsiz girmedim” diyor.
Görevi devam ettirdiğim sürece görüşmeye gelen bir kimseyi kapıdan geri çevirdiğimi hatırlamam. Ne var ki nezaketinden, mahcubiyetinden görüşmeye gelemeyen öğretmenlerimiz de varmış meğer. Onlardan biri de Bilge Öğretmen’dir. Öğretmenevi çalışanlarından aldığı cesaretle ayaküstü, kısaca sıkıntılarını anlattı. Henüz anne sütüyle beslenen çocuğu vardı. Bilge Öğretmen, kendi sütünü bir şişeye sağıp annesiyle çocuğunu öğretmenevine bırakıyor, kiraladığı bir taksiyle -ki aldığı maaştan fazlasını taksiye veriyormuş- Kağızman ilçemizin bir köyüne günlük gidip geliyordu. Öğretmenliği bırakıp evine ve eşinin yanına dönmeyi düşünmüş ama sonra her sabah dört gözle kendini bekleyen öğrencilerini düşünerek vazgeçmişti. O köye, Bilge Öğretmen’in yerine bekâr bir erkek öğretmen arkadaşımız gidebilirdi o da çocuğuna yakın olabileceği veya lojmanı bulunan, ihtiyaç olan başka bir okulda değerlendirilebilirdi. Biz de öyle yaptık. Bu bir iltimas değil ihtiyaçtı. Yeniden öğretmenliğe atanmış gibi mutlu oldu.
Yine bir gün, Akyaka ilçemizin bir köyüne atanan Elif Öğretmen’imiz gazeteci eşiyle ziyaretime geldiler. Haklarında kötü zan besledim; “Muhtemelen merkeze........© İnsaniyet
visit website