O Bir Beşerdi Beşerin Bir Güzel Misaliydi
Onu bilgiye susamışlığıyla, ilme doymayan tarafıyla tanıdım ilkin. Ders okurduk bir grup arkadaşımızla. Hocamızdı ama bizden daha meraklı daha heyecanlıydı. Derslerde bir şey öğreteyim derdinden çok, bir şey öğreneyim heyecanını yaşardı. Bu hali bize de bulaştı, bir daha da çıkmadı.
Derse otururduk da zamanın nasıl geçtiğini bilmez, mekânın keyfiyetini sezmezdik. Hani “samanlık seyran olur” derler ya tam da onu yaşardık. Her ders, her kitap, her hoca bizim için susuzluğumuzu gidersin diye koştuğumuz umman olurdu. Bu duyguyu, bu heyecanı ve bu hedefi o vermişti bize.
Mütevazı bir kurumdu bulunduğumuz yer. Hadis Enstitüsü diye bilinirdi. Ufku açık, gönlü geniş, himmeti büyük, samimi ve sağlam insanlarca kurulmuştu. (Hepsinden Rabbim razı olsun.) Arkadaş grubumuz sayıca mütevazı ama ufukça muhteşemdi. Umman misali hocaların gayret ve emekleri oldu hepimizin üstünde. Müdürümüz Faruk Beşer hocamızdı.
Hocamızdı ama içimizden biriydi. Bizimle acıkır, bizimle susar, bizimle yorulur, bizimle savrulurdu. Ne yiyeceğiz diye düşünmek yerine ne okuyacağız, ne öğreneceğiz ve bugün hangi meseleleri çözeceğiz fikri zihnimizi kaplar, gönlümüzü sürükler, bizi alır bir ummana salardı. Ummanın suyunun içer de içeriz, ne ummanı tüketebilir ne de susuzluğumuzu giderebilirdik.
İlim işte böyleydi. Ne içeni kandırır ne kendini azaltır. İçtikçe çoğalır, içilen miktar kendisi yanında bir damladan küçük kalır. Boşa dememiş büyük adamlardan biri: “İlmim arttıkça cahilliğimin ne kadar çok olduğunun farkına vardım.”
O, işte böyle bir kökten geliyordu. O köke bizi de çekti. Kendine benzetti. Köke raptetti. Dikeyine göğe doğru, yatayına engin ufuklara; saldı bizi ummana, attı ırmakların coşkun akışına, en sert rüzgârların ortasına… O kök bizi tuttu da, ne umman yuttu ne ufuklar sınırladı ne ırmaklar sürükledi ne de rüzgâr savurdu.
İnsanız biz. Bazen savruluruz. Ama o kök var ya, çeker kendine getirir, aklı erdirir, izanı bildirir, insana yerini öğretir.
İşte tam da bu yüzden ne o bizim savrulmalarımızdan endişe duydu ne de biz onun. Anlayamayan sevenleri endişeye kapıldı kimi zaman, sevmeyenleri kof bir öfkeye. İlimden nasip almamış, cahilliğinin derinliğini görmemiş olanların hocayı anlamasını beklemek ise hendeğin başında devenin atlamasını beklemek gibidir.
Fıkhın kökünü de dalını da onunla tanıdım.........
© İnsaniyet
visit website