menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Rüştü Demirkaya* yazdı | Gazze’de açlık yoluyla yok etme: Uluslararası hukukun sınırında sistematik bir suçun analizi

15 5
01.08.2025

2023 yılının Ekim ayında başlayan ve iki yıla yaklaşan bir süredir devam eden İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik askeri operasyonları, yalnızca konvansiyonel bir çatışma alanını değil, aynı zamanda hukukun askıya alındığı, sivillerin topluca hedef haline geldiği bir toplu yok etme rejimini açığa çıkarmıştır. Gazze’de yaşananlar artık klasik anlamda “savaş” ya da “çatışma” kavramlarıyla açıklanamaz durumdadır. Özellikle 2024 sonundan itibaren gözlenen açlık, su kıtlığı ve sağlık sistemlerinin çökertilmesi gibi sistematik uygulamalar, sivil nüfusa karşı sürdürülen bir tür biyopolitik savaşın parçalarıdır. Bu savaş, yalnızca bombalarla değil, yaşamı sürdüren en temel kaynakların erişilemez kılınmasıyla yürütülmektedir.

Bugün itibarıyla Gazze’de yaşanan insani felaketin ölçeği, yalnızca acil yardım çağrılarının konusu değil, uluslararası hukuk bağlamında da tartışmaya açılması gereken bir sorumluluk alanıdır. Yüz binlerce insan açlık sınırının altında yaşamaya zorlanmakta, çocuklar akut yetersiz beslenme nedeniyle hayatlarını kaybetmekte, temiz suya erişim dramatik biçimde düşmüş durumdadır. Bu koşulların ortaya çıkmasında doğal afet ya da altyapı zafiyetinden söz edilemez. Aksine, İsrail devleti tarafından açıkça alınan ve uygulanan politikalar aracılığıyla bu koşulların yaratıldığına dair çok sayıda uluslararası rapor, resmî açıklama ve tanıklık mevcuttur.

Söz konusu pratiklerin uluslararası hukukta ne anlama geldiğini, özellikle uluslararası insancıl hukuk, uluslararası insan hakları hukuku, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICC) yargı yetkisi, Cenevre Sözleşmeleri ve 1948 Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde değerlendirdiğimizde karşımıza korkunç bir tablo çıkmakta. Bu değerlendirme, yalnızca normatif düzeyde değil, aynı zamanda pratik sonuçları bakımından da bir cezasızlık sistematiğinin nasıl kurulduğunu göstermek açısından önemlidir.

İnsan eliyle yaratılan açlık: Somut olay ve hukuki niteliği

2025 yılı Temmuz ayı itibarıyla Gazze’deki insani durum, Birleşmiş Milletler’in en yüksek alarm düzeylerinden biri olan “felaket düzeyinde açlık” olarak tanımlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın (WFP) 28 Temmuz 2025 tarihli raporuna göre, yaklaşık 470.000 kişi, yani Gazze nüfusunun yaklaşık dörtte biri, IPC Faz 5 kategorisinde, yani kıtlık düzeyinde açlık içinde yaşamaktadır. Aynı rapor, yalnızca temmuz ayında 147 kişinin (89’u çocuk) yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiğini, 71.000 çocuğun ise akut malnütrisyon riski altında olduğunu bildirmektedir. ¹

Gazze’de açlıkla birlikte susuzluk da derinleşmiş bir başka ölümcül tehdittir. İsrail tarafından sistematik biçimde hedef alınan su altyapısı, 2024 yılının son çeyreğinden itibaren devre dışı kalmış, 2025 itibarıyla içme suyuna erişim kişi başı 1.5 litreye kadar düşmüştür. ² Bu miktar, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) belirlediği minimum yaşamsal ihtiyaç seviyesinin çok altındadır.

İsrail’in bu duruma sebep olan politikaları, yalnızca pasif ihmallerle değil, aktif ve sistematik uygulamalarla hayata geçirilmiştir. Gazze’ye yönelik abluka, gıda ve tıbbi yardımların engellenmesi, enerji ve su hatlarının kesilmesi, yardım geçişlerine izin verilmemesi ve yardım koridorlarının askeri kontrol altına alınarak sembolik düzeye indirgenmesi, yalnızca askeri hedeflerin değil, bizzat sivil nüfusun yaşamını hedef alan bir stratejinin unsurlarıdır.

Bu uygulamaların uluslararası hukuk düzlemindeki karşılığı, salt “çatışma içi ihlal” değildir. Aksine, bu politikalar; savaş suçu, insanlığa karşı suç ve hatta soykırım kategorilerinde değerlendirilebilecek çok boyutlu ihlaller manzumesi oluşturmaktadır.

Uluslararası insancıl hukukun ışığında Gazze

Uluslararası insancıl hukuk, silahlı çatışmalar sırasında sivillerin korunmasını amaçlayan temel normatif zemini oluşturur. 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, işgal altındaki sivil nüfusun temel ihtiyaçlara erişimini sağlama yükümlülüğünü açık biçimde düzenler. Bu kapsamda Cenevre Sözleşmesi’nin 55. maddesi işgalci gücün sivil halkın gıda ihtiyacını karşılamasını bir yükümlülük haline........

© İlke TV