menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Melike Şeker yazdı | İran: İki vasatın çıkmazı

10 1
23.06.2025

(Melike Şeker, Munzur Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, Öğretim Üyesi)

13 Haziran sabahı İsrail’in nükleer zenginleştirme programını gerekçe göstererek İran’a yönelik “Yükselen Aslan” saldırısıyla başlayan ve İran misillemesiyle karşılık bulan savaş halihazırda sürmekte ve taraflar bu savaştan farklı yoğunluklarda zarar görmektedir.

Saldırıya ilişkin analizler, kimi zaman İsrail’in dünyanın gözü önünde Gazze’ye uyguladığı soykırımının yarattığı öfkenin de etkisiyle, İran’ın “emperyalist bloğa karşı direnişi” olarak görülürken kimi zaman da İran iç muhalefeti için “şans” olarak değerlendirilmektedir. Bu yazıda, İran’ın toplumsal yapısına ve toplum-iktidar ilişkisi açısından dışsal süreçlerin içeriyi nasıl etkilediğine/ etkileyeceğine dair kısa bir değerlendirme yapılacaktır.

İsrail mevcut saldırgan tutumuna “İran’ın İsrail’in bekasına yönelik tehdit unsuru” oluşturmasını gerekçe göstermektedir. Ayrıca İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yayınladığı video konuşmasında 13 Eylül 2022’de Mehsa Jina Emini’nin Tahran’a seyahati sırasında başını İslami kurallara uygun örtmediği gerekçesiyle maruz kaldığı şiddetin ölümle sonuçlanmasının ülkede Zen( زن ), Zendegi( زندگی ), Azadi ( ازادی ) (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganıyla başlayan rejim karşıtı protestoları referans vermesi, İsrail’in rejime karşı yürütülen muhalefeti hem bölgesel hem de küresel düzeyde kendi amaçları için araçsallaştırdığını göstermektedir.

İsrail’in kendi saldırılarına meşruluk kazandırmak amacıyla vurguladığı İran’daki mevcut yönetimin meşruiyet krizine yakından bakmakta fayda var. Zira İran’ın uzun zamandır içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi darboğaz, İran sınırlarını zayıflatmakta ve yönetimin savaş sırasında halktan beklediği yeterli desteği görememe ihtimali üzerine yapılan senaryoları da güçlendirmektedir.

19. yüzyılda İran, benzer ölçekteki imparatorluklardan (Osmanlı/ Türkiye ve Mısır) farklı yoğunluk ve hızda eklemlenme biçimiyle uluslararası kapitalist sisteme ulus devlet biçimiyle dahil olan bölge imparatorluklarından biriydi. Görece daha zayıf sermaye birikim yoğunluğuna sahip İran İmparatorluğu’nun yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar egemeni olduğu topraklarda yaşayanlarla kurduğu ilişkinin “sınırlı doğası” İran (İslam) Devrimi’ne kadar süregelmiştir. Bu süreçte batısında Türkiye, doğusunda Afganistan, Kuzeyinde Çarlık Rusya/Sovyetler Birliği /Rusya ile komşuluğu olan İran coğrafyasında ulusal devlet modeli bir yandan merkezi imparatorluğun sahip olduğu sınırlı sermaye birikiminin neden olduğu kurumsal zayıflıkla öte yandan bölgede Şii/Fars bileşenlerinin merkeze alınarak kendini var etme arayışıyla inşa edilmiştir.

Ulusal yönetim modelinin kurulma biçimi çeşitli tarihsel nedenlerle farklı şekillerde sürdürülmüştür. Nitekim günümüzde İran devleti otuz bir........

© İlke TV