Rüzgarın dinlendiği yer
Onu 1986 yılının 28 Mayıs’ında kaybettik. Bugün onun ölüm yıldönümü…
Kaynaklar, 8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğduğunu yazıyor. Oysa şiiri, daha doğrusu ‘Şairin Seyir Defteri’ onun ‘Oteller Kenti’nde, bir ‘Kirli Ağustos’ta Umutsuzlar Parkı’nda dünyaya gözlerini açtığını söylüyor. Kumral saçlı, sıska bir çocuk: Adı Edip Cansever…
Yaz günleri gösteri düzenleyen cambazlar, palyaçolar… Erik hırsızlıkları… Yağmurlu havalarda sinema kapıları… Nigar Hanım ve kedileri… Sonra denizler çağırdı onu… Sonra askerlik yılları, kitapsız, şiirsiz yıllar… Sonra uzun bir süre bir ağır çekimde seyrediyor kendini. Balıkpazarı, Asmalımescit… Kadıköy’de Kürt Cemal, Kumkapı’da Yorgo, Sarayburnu’nda Agop… Şiir ve hüzün baş duyguydu. İçkiler ne çabuk da biterdi. ‘O zamanlar karaciğer sözcüğü sözlüklerde yoktu.
***
Değişim ve yeniliktir aslolan, bu yüzden alışkanlıklar şiire zarar. Bireyin varlık sorunuyla, sanatçının sanat yapma dürtüsü, sanatın dışavurumundaki özde buluşur. Bu öz kendi var olma biçimini ararken, kendini bir yolculuğun içinde bulur. Yolculuk biraz da ‘öteki’ni bilmektir, öteki kişiyi, öteki zamanı veya öteki her şeyi… Hatta hep ötekileşmek… Son durağı yok bu otobüsün… Daha yolun başında haritadan silinmiş menzil… Ama notlar alınacak özgül mola yerleri çoktur. Bu zihinsel yolculuklar dünyayı algılamayı da güçlendirir, geleceğin üstüne bir gül işleyebilmek için;
“Saçların, alınların göğüslerin üstüne
Yüreklerin üstüne
Beyaz kemiklerin
Mezarsız ölülerin üstüne
Kurumuş gözyaşlarının
Titreyen kirpiklerin üstüne
Kenetlenmiş çenelerin üstüne
Ağarmış dudakların
Unutulmuş çığlıkların üstüne
Kederlerin, yasların, sevinçlerin........
© İlke TV
