Silahların gölgesi olmadan barışı inşa etmek: Mücadele ile müzakere
Bugün tarih yazımına birlikte şahitlik edeceğiz. İşler yolunda giderse 1984’de Türkiye’ye karşı ilk silahlı eylemini Şemdinli’de yapan PKK, 41 yıl sonra silah bırakma kararının temsili olarak bir grup gerilla silahlarını yakacak. Anlaşılan yakma eylemi, silahları teslim etmenin “yenilgi” olarak okunmaması için tercih edilmiş. Diyarbakır’dan 4 otobüs dolusu gazeteci, aktivist, sivil toplum temsilcisi ve siyasetçi bu tarihi ve sembolik anda gözlemci olmak için yola çıktı. Çok yoğun bir hafta yaşandı, DEM Parti’nin Öcalan’la görüşmesi, DEM Parti-Erdoğan görüşmesi, 26 yıl sonra Öcalan’dan gelen ilk video kaydı, Erdoğan-Bahçeli görüşmesi. Şimdi gözler Süleymaniye’deki silah yakma seremonisi ve sonrasında Erdoğan’ın yapacağı açıklamada.
Bildiğimiz üzere önceki barış süreçlerinin ve dünyadaki örneklerin aksine 2024 Ekim’den beri başlayan süreç silahların bırakılması ve sonrası şeklinde tahayyül edildi. Bu durum şaşırtıcı değil, zira Çözüm Sürecinde de sürekli devlet kanadında önce silahların bırakılması ön koşulu vardı. Müzakere aşamaları düşünüldüğünde DDR (silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon) aşaması en zor müzakere başlıkları arasında görülüyor ve bu yüzden sona bırakılması gerektiği fikri yaygındı. Bunun yanında kimlik hakları ile ilgili yapılacak yasal düzenlemeler daha soft ve kolay adımlar olarak görülüyordu. Bu sefer en zor adımdan başlanarak, işler de kolaylaştırılmış gibi görünüyor. Yarından sonra silahların gölgesi olmadan yürütülecek bir barış inşa sürecine tanıklık edecek ve daha da önemlisi aktörleri olacağız.
Geçen hafta kapalı bir toplantıda konuşmacı olan bir DEM vekilinin yaptığı açıklamalar sürece dair önemli bilgiler içeriyordu. Onun açıklamaları üzerinden süreci bakalım.
Vekil, sahada karşılaştıkları zorlukları anlattığında iktidarın CHP belediyelerine yönelik yaptığı baskı ve tutuklamalar devam ederken Kürtlerle barış yapmasının inandırıcı bulunmadığı tepkisiyle karşılaştıklarını anlattı. Bu durumun muhalefeti bölme ve yeniden dizayn etme şeklinde okunduğu anlaşılıyor. Bu yüzden sık sık “demokrasisiz barış olur mu” sorusu ile karşılaşıyorlar. Bu durum da devlete/iktidara güven duyulmamasına neden oluyor. Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri gibi çok geniş bir kesimle yaptıkları toplantılarda “DEM Parti’ye güveniyoruz ama AKP’ye güvenmiyoruz” söylemi ile karşılaştıklarını aktardı. Öcalan’ın videolu paylaşımında devlete duyduğu güvene dair sözleri de bu güvensizliği yaşayan kesime yönelik bir ikna etme adımı.
Devlet/iktidar neden şimdi barışı destekledi?
Devleti temsil eden tarafta iki farklı grup yer alıyor. Bunlardan biri Bahçeli’nin de temsil ettiği “devlet kanadı”. Bu devlet kanadı bölgenin yeniden dizayn edilmesi olarak gördükleri son gelişmeler ışığında yeniden konumlanmak istiyor. Özellikle İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikaları, hegemon güç haline gelmeye çalışması, Gazze işgaline varan diğer işgalleri, İran saldırısı, Suriye’de değişen dengeler gibi geniş bölgesel resimde, Türkiye’nin güçlü bir bölgesel güç olması için önce içerideki ayak bağı olarak gördükleri yükten kurtulması gerektiğini düşünüyorlar. Küresel sistemin bölgeyi yeniden dizayn etme sürecinde Türkiye’nin bypass edildiğini düşündüklerinden bir an önce PKK meselesini çözmek isteyen “bir devlet aklı” var. Diğer bir akıl ise iktidarın bu süreçle kendi yönetimlerini devam ettirme talebi ve stratejisi. Bu süreçte DEM Parti AKP’den çok devlete güveniyor gibi görünüyor. Zira Erdoğan’ın siyasi çıkarları doğrultusunda sürecin kendisine kazandırmadığını anladığı anda sabote etme tehlikesi görülüyor.
Çatışmanın tarafları olarak devlet/AKP ve PKK/Öcalan’ı gören DEM Parti müzakere masası devam ettiği sürece masada kalmaya kararlı. Demokrasisiz barış olur mu........
© İlke TV
