Casene Tanıklığı: Şahidim
Dağların eteklerinden geldiler, umudun kapısını araladılar…
10 Temmuz sabahı, önemli bir tarihe tanıklık etmek için Süleymaniye’ye doğru yola çıktık. PKK’nin silah bırakma törenine katılmak üzere, farklı yerlerden gelen gazeteciler, siyasetçiler, Barış Anneleri, hak savunucuları ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle Diyarbakır’da buluştuk. Dört otobüsten oluşan konvoyla, yaklaşık 150 kişilik bir heyet olarak yola çıktık.
Cizre’de kısa bir yemek molası verdik ve heyete en son katılanlarla da buluşmuş olduk burada. Yolculuğun ağırlığı kadar beklentisi de o durakta yapılan konuşmalarda kendini yeniden hissettirdi. Mekân sahibinin ve çalışanların heyecanı, umudu, beklentileri konuşmadan dahi anlaşılıyordu. Oradan ayrılıp yola düşerken yüreklerin sıcaklığı, havanın sıcağından daha yüksek dereceye ulaşmıştı…
Yol boyu Müslüm (Yücel) abinin geçtiğimiz yerlerin tarihini anlattığı, yer yer hüzünlü, yer yer neşeli hoş bir sohbet ortamı vardı. Suriye sınırından geçtiğimiz anda, sınırda çekilen tel örgülerin ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha düşündüm… Nusaybin ve Kamışlo birinden diğerine yürüyerek geçilecek kadar yakın iki yerleşim yeri. Bir zamanlar tek bir şehir gibi yaşarken, Sykes-Picot Anlaşması’yla bölünmüş, biri Türkiye’de (Nusaybin), diğeri Suriye’de (Kamışlo) kalmış… Türkiye vatandaşlarının Kamışlo’ya kara yoluyla geçmesi resmen yasak; kapı 2012’den bu yana kapalı… Tel örgüler arasından ellerin birbirine değiyor ama sarılamıyorsun. Düşünsene; akrabaların, arkadaşların, kardeşin, sevgilin, sevdiğin herhangi biri bir tel örgünün ardında ve sen ona sarılamıyorsun, cemal cemâle gelip bir sofrada yemeğini yiyemiyorsun… Ne hissederdin?
Aklımda sorular, yüreğimde ince bir sızıyla Habur Sınır Kapısı’na vardığımızda, Irak Federe Kürdistan Bölgesi yetkilileri bizleri karşıladı. KDP Politbüro Üyesi Serbest Lezgin, Duhok Valisi Dr. Ali Teter, Zaho Valisi Guhdar Şexo ve Başkan Yardımcısı Dilşad Şehab’ın da aralarında olduğu üst düzey bir protokol heyeti hazırdı.
Türkiye’den gelen heyette DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, DBP Eş Genel Başkanları, HDK Sözcüsü Ali Kenanoğlu, deneyimli siyasetçiler Leyla Zana, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, Ahmet Türk, barolar, hak örgütleri, Barış Anneleri ve gazeteciler yer alıyordu. (Leyla Zana ve Ahmet Türk, heyete Erbil’de dâhil olanlar arasındaydı.)
Habur Sınır Kapısı’nda yapılan basın açıklamasında Kürtçe konuşan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır: “Yarın tarihi bir ana tanıklık edeceğiz. Bu süreç sadece Türkiye için değil, tüm halklar için büyük bir anlam taşıyor” dedi.
Karşılamada konuşan Başkan Yardımcısı Dilşad Şehab ise “Kürdistan Bölgesi Hükûmeti adına hepinizi tebrik ediyoruz. Ama en büyük tebrik, Barış Annelerine” dedi. “Kürdistan Bölgesi’nde çok sayıda dostunu, yakınını görecek; tarih boyunca kendileri gibi acı çeken ve halkımızın onurlu bir şekilde yaşaması uğruna gözyaşı döken çok sayıda anneyi görecekler. O yüzden burada evinizdesiniz, hoş geldiniz” diyerek Barış Annelerine özel bir teşekkürü ihmal etmedi…
Açıklamanın ardından DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile kısa bir söyleşi yaptım, tanıklık edeceğimiz silah yakma töreninin nasıl bir anlamı var diye sordum:
“Çok tarihi ve önemli bir anlamı var. Hukukun, demokrasinin, adaletin hüküm olduğu bir Türkiye’nin kapısı aralanıyor. Her birimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor” diye yanıtladı. Oraya giden herkes, nasıl bir sorumlulukla geri döneceğini gitmeden biliyordu aslında…
Herkes yerli yerine yerleşti ve yoğun güvenlik önlemleri eşliğinde yola koyulduk. Geceyi Erbil’de geçirdik. Özenli bir karşılama oldu, yemekler yendi. Yine birçok soru içeren sohbetin ardından, uyuyamayacağımızı bile bile odalara geçildi. Ertesi sabah Süleymaniye’ye gideceğimizi biliyorduk fakat törenin yapılacağı yer açıklanmadı. Güvenlik önlemleri yüksekti. Sabah 06.30’da otelin önünde buluştuk. Siyah minibüslere bindik. Önümüzde ve arkamızda güvenlik güçlerinin araçları vardı. Dağ yollarında ilerlerken, kısa aralıklarla konumlanmış güvenlik görevlileri, özel timler alana giden heyetin ve tabii ki törenin güvenliğini sağlıyordu.
Alana yaklaştıkça uyarılar artıyordu: “Telefon, kamera, kayıt cihazı alınmayacak.” Sadece belleğimizin tanıklığıyla orada olacaktık.
Casene Mağarası’nın bulunduğu alan 50 derecenin üzerindeydi. Gölgelikler ve çadırlar kurulmuştu. Çay kahve ikramları, buzlar içinde sular, açık alandaki insanları serinletmek üzere pervaneler bile düşünülmüştü. Bir platform, dev bir ekran, dört sandalye ve çanak biçiminde büyük bir yapı hazırlanmıştı. Platformun arkasındaki ekranda, Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’da yayınlanan görüntülü videosundaki son fotoğrafı yer alıyordu. Gösterişli bir merdiven, dağların arasından alana iniyordu. Gözler o merdivene çevrilmişti.
Alandaki sandalyeler iki sıra halinde dizilmişti; ön sıra protokole, arka sıra gazetecilere ayrılmıştı. Sol tarafımızda ise Barış Anneleri, Leyla Zana, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, HDK Eş Sözcüleri, DEM Parti Eş Genel Başkanı ve milletvekilleri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri oturuyordu…
Vermem gereken bir de “detay” var burada. Yaklaşık 40 gazeteci olarak biz, DEM........
© İlke TV
