Newroz’dan Saraçhane’ye: Türkiye’de ‘öteki’lerin dayanışma ihtimali
Saraçhane’de “Hak, Hukuk, Adalet” diye haykıran kitle ile, Newroz’da “Jin Jiyan Azadi” sloganları ile çekilen halaylar arasında görünmez bir duvar var mı? Newroz duygusuna biraz girelim ve Diyarbakır’dan başlayalım.
Diyarbakır Newroz’u uzun süredir sadece 21 Mart’a tarihlenen bir kutlama olmaktan çıkmıştı. Birkaç gün öncesinde başlayan etkinlikler dizisi ile adım adım büyük Newroz kutlamasına gidilir oldu. Hatta Newroz’a yaklaşan günlerin gecelerinde, birkaç mahalle meydanında yakılan ve Newroz ateşi çevresinde dönülen halaylar, her yaş grubundan insanın eşlik ettiği büyük bir ritüel halini aldı.
Ben de bulunduğum mahallede böyle bir etkinliğe katılarak Newroz serüvenine başlamış oldum. Sokak etkinlikleri, Kürt geleneksel kıyafet defilesi, sivil toplum örgütlerinin resepsiyonu derken Newroz parkındaki büyük kutlamanın da içindeydim. Dikkat çekici notlar almaya çalışırken ve eğlenirken ülke gündeminin İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da içinde olduğu büyük göz altılarla sarsıldığı ve toplumun muhalif kesimleri arasındaki açılan duygu makasını da canlı yaşadım. Demokratik Kürt kamuoyu açısından disosiye bir durumun yaşandığını söyleyebileceğimiz bir kavşaktan bu şekilde geçilmiş oldu. Beraber izlerini sürelim. Ama öncesinde Kürtler ve bu yılın Newroz kutlama karakteri üzerine bazı tespitlerde bulunmak gerekiyor.
Her Newroz, Fanoncu bir başkaldırıdır
Okunacak bir mektubun olmadığı bu Newroz’u farklı kılan en temel özelliğin, geleneksel Kürt kıyafetlerinin yoğun kullanımı olduğunu söyleyebilir. Geleneksel kıyafetler defilesinin bu algımda elbette bir miktar etkisi olmuş olabilir. Ancak bu iddia benim gözlemimle sınırlı değil. Geçmiş dönemlere göre her yaş grubu ve her iki cinsiyet için bariz bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Hatta normal günlük kıyafetlerle gelenlerin kendilerini eksik hissedebileceği bir yoğunluktan bile bahsedilebilir. Alandaki renklerin gözlere bayram ettirdiği bu çeşitliliğe, kürsünün ne dediğine bakmaksızın davul-zurna eşliğinde çekilen halayların neşesi eşlik edebiliyordu. Kürtlerin Newroz’u bu masalsı hali ile karşılamasının nasıl iyi hissettirdiğini Frantz Fanon’un “kültürel direniş, beden politikası ve sömürgecilik karşıtı” mücadele teorileriyle derinleştirerek anlayabiliriz.
Sembolik bir direniş estetiği olarak geleneksel giyinme
Fanon’a göre, sömürgecinin en büyük silahı, yerlinin kültürel hafızasını silmektir. Egemen dil tüm renkleri “Paçavra” olarak görür. Oysa Newroz’da giyilen geleneksel kıyafetler (şal-şapik, renkli puşiler, desenli elbiseler), tarihsel hafızanın canlandığı bir kimlik dirilişini simgeler. Fanon’un vurguladığı gibi, beden bir mücadele alanıdır. Devletin yasakladığı renk ve desenleri taşımak, yasaklı bedeni politik bir manifesto haline getirir. Bu giyim, turistik bir “etnik renklilik” değil, zulme karşı bir meydan okumadır.
Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri’nde “Şiddet, sömürgecinin dilidir; yerli onu ancak kendi silahıyla vurabilir” der. Newroz’da ateş üzerinden atlama, halay çekme gibi ritüeller, Fanon’un “kültürel arınma” kavramıyla örtüşür. Bu, fiziksel şiddetten çok........
© İlke TV
