Hüzün Kokuyor Toprak
Beyaz kelebekler çoktan girmişler kayaların oyuk aralıklarına. Dağların eteklerinden, tepelerin ardından, kaya parçalarının arasından süzülerek akan su, önce yağmur sonra kar tanelerinin toprakla buluşmasıyla daha bir gür akmaya başlamış.
Hüzün kokuyor toprak.
Mevsimsiz düşlerin peşi sıra sürüklenen incir yapraklarını andırıyor zaman. Koyu bir sabaha uyanmanın telaşında tabiat. Hislerim ve duygularım yağmur sularına kapılıp giden ağaç dallarını andırıyor. Oradan oraya savruluyorum. Tek düze bir yaşam gemisinde dümeni nereye kıracağını bilmeyen bir geminin kaptanı yaşıyor benliğimde. Dalgalı ve bir o kadar da fırtınalı deniz aşırı okyanuslarda seyreden gemi gibiyim. Dalgalar durmaksızın dövüyor duygu kıyılarımı.
Hüzün kokuyor toprak.
Gün alacası düşmüş bir sabah hayal etsem de sisli sabahlara gebeyim. Buğulu camlarım var hep. Dışarıyı aydınlık göremiyorum. Bir bardak demli çay kıvamında özlüyorum seni özlemeyi. Biriktirdiğim tüm özlem duygularımı bir bir doldurdum hırçınlık ve kızgınlık bavuluma. Sadece öfkem var avuçlarımda. Sıkıca tuttuğum ve duygularımı kanatan öfkem. Seni özleyememenin acısını yutkunuyorum sisli sabahlarda.
Hüzün kokuyor toprak.
Sessiz çığlıklar arasından yürüyorum sesli kalabalıklara. Yerlere düşen, ayaklar altında ezilen, örselenen duygularımı toplayamamanın ıstırabını hissediyorum içimin kanayan yerlerinde. Bir uğultu gibi beynimin içerisinde yankılanan yokluğunun acısı ruhuma sığmıyor. Sessiz kalabalıklardan uzaklaşıp kimsenin ayak basmadığı, ses olmadığı, adım atmadığı yerlerde tüm benliğimle hıçkırır gibi bağırmak istiyorum seni.
Hüzün kokuyor toprak.
Sukunet kovalıyorum bağır çağır akan kalabalıkların arasında dolaşarak. Bir iz, bir işaret, bir belirti arayan dedektifim. Kendi benliğimi arıyorum sessizliğe bürünerek. Sırtını dönen, yanımdan geçen, başını çevirerek ilerleyen herkesi sen görüyorum. Her işaretin, her izin, her adımın, her delilin sana çıkacağına inanıyorum. Kalabalıklar yaralıyor bedenimi ve ruhumu. Yıpranan, örselenen, hırpalanan, sürüklenen hislerimi kimsenin bilmediği, bulamayacağı en ücra kuytuluklara, köşelere saklaya bilmenin telaşındayım.
Hüzün kokuyor toprak.
Bir bilinmez yolculuğa çıkmaya hazırlanan şaşkın yolcuyu andırıyor halim. Ellerim titriyor. Bedenim ellerimle birlikte boşlukta sallanıyor. Yüksekçe bir tepenin üzerinde ayaklarını uçurumlara sarkıtan bir cesaret olmalıydı bende. Şaşkınlığım daha yola adım atmadan beliriveriyor gözlerimde. Hüznü bir elbise gibi giymenin çaresizliği ayak uçlarımda filizleniyor.
Bugün hüzün kokuyor toprak.
Tüm alışkanlıklarımdan vaz geçmek istiyorum. Seni düşünme alışkanlığından, Vakitli vakitsiz aklıma........
© Hürses
