Eğitim Fakülteleri Kapatılırsa: Sessiz Bir Felaketin Anatomisi
Gün geçmiyor ki ülkemizin eğitim politikaları yeni tartışmalara sahne olmasın. Ancak bu defa konu, pedagojik yaklaşımların farklılığı ya da öğretim programlarının güncellenmesi değil. Konu daha derin, daha köklü ve daha endişe verici: Eğitim fakültelerinin politik bir kararla tamamen kapatılması.
Aslına bakarsanız henüz ülkemizde -çok şükür ki- böyle bir eğilim doğrudan yok yok olmasına ama alınan bazı kararlar gidişatın ne yöne olduğu konusunda bizi derinden düşündürüyor. Nitekim Prof. Dr. İbrahim Hakan Karataş’ın “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve Millî Eğitim Akademisi eğitim fakültelerinin sonunu mu getirdi?” adlı makalesi, bu endişeyi farklı boyutlarıyla derinlemesine ele almış(1). Özellikle yakın zaman önce Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “MillîEğitim Akademisi”nin kurulmuş olması ve yine Bakanlığın geçenlerde aldığı “bazı branşlara yapılacak atamalarda -ki tamamı eğitim fakülteleri bünyesinde bulunan branşlardır- pedagojik formasyon şartının ortadan kaldırılması, bizleri derin düşüncelere daldırdı. Karataş’a göre de bu ve buna benzer alınan kararlar ışığında eğitim fakültelerinin mevcut yapı, politika, sembol ve insan kaynağı ile olduğu gibi devam etmesi mümkün değildir. Ona göre bu durumda eğitim fakülteleri, bir an evvel kendi dönüşümlerini bizzat kendileri planlamalı ve yürütmeli.
Eğer kapatma kararı eğitimde ideolojik denetim sağlamak, “itaatkâr öğretmen” tipi yetiştirmek ya da üniversiteleri susturmak için alınacaksa, bu otoriterleşme işareti olarak da okunabilir. Bu tür okumalardan kaçınmak gerekir zira politikalar eğitim sistemine yön verebilir ama bilimsel özerklik ilkesine aykırı müdahaleler akademik özgürlüğü baltalar.
Her konuda Batıyı örnek alan, öğretim model ve yaklaşımlarında bile medeni ülkeleri izleyen, bazen kopyalayan politika yapıcılarına öğretmen yetiştirmenin Batıdaki tarihçesinden bahsetmek lazımdır belki de:
Öğretmen yetiştirmenin Batı’daki tarihçesi, hem eğitim felsefesi hem de modern devletleşme süreçleriyle yakından ilişkilidir. Öğretmen okullarının ortaya çıkışı, zorunlu eğitimin yaygınlaşması ve devletin eğitim üzerindeki düzenleyici rolünün artmasıyla birlikte gelişmiştir.
İlk Öğretmen Okulu: Almanya’da 17. Yüzyılda August Hermann Francke tarafından “Paedagogium ya da Francke Foundations” adıyla açılmıştır. Francke, özellikle yoksul çocuklara yönelik bir eğitim sistemi geliştirmeyi hedeflemiş ve bu çerçevede öğretmenlerin sistemli şekilde yetiştirilmesi fikrini hızla hayata geçirmiştir. Bu kurum, hem öğretmenlerin hem de din adamlarının eğitildiği bir merkez niteliğindedir.
Modern anlamda kurulan ilk öğretmen okulu ise Fransa’daki “École Normale Supérieure (ENS)” dür. 18. yüzyılda Fransız........
© Hürses
