menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öldürme Kastının Kriterleri Işığında Kasten Yaralama Ayırımı

15 1
19.07.2025

I. Giriş

Yaralama fiilinin ölümle neticelendiği durumlarda suç vasfının tayini, yani fiilin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama (TCK m.87/4) suçu mu, yoksa insan öldürme (TCK m.81) suçu kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği, bu suçlar için öngörülen cezalar dikkate alındığından fail için hayatidir. Öldürme kastının belirlenmesi, özellikle neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama ile kasten öldürme arasındaki ayırımda büyük önem taşır. Diğer bir ifadeyle, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterden en önemlisi manevi unsur farklılığıdır. Dolayısıyla; suçun vasıflandırılmasından önce çözülmesi gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir. Bu yazımızda; ayırıma esas teşkil eden “öldürme kastının” varlığının tespiti için dikkate alınan şartlara/kriterlere ve konu ile ilgili hukuki değerlendirmelere yer vereceğiz.

II. Gelişme

Farklı sonuçlara yol açması nedeniyle öğretide gerçek veya görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ayırımı yapılmaktadır. Temel suç tipine ilişkin hareket yapıldıktan sonra gerçekleşen ikinci netice başka bir suç tipine giriyorsa, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç oluşur. Kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet verme suçu gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçtur[1].

TCK m.87/4’ün uygulanabilmesi için failin yaralama kastı ile hareket etmesi, mağdurun TCK m.86/1 ve 3. fıkrasında düzenlenen şekilde yaralanması ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında illiyet bağı bulunması gereklidir[2].

Belirtmeliyiz ki; kasten öldürme suçu (TCK m.81) ile kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet verme suçu (TCK m.87/4) arasındaki temel ayırıcı unsur, manevi unsur, bir diğer ifadeyle failin kastıdır. Bu itibarla; isnat edilen fiilin hukuki nitelendirilmesinden önce çözülmesi gereken esas mesele, failin kastının öldürmeye mi yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun ortaya koyulmasıdır.

Nitekim doktrinde de söylendiği üzere; kasten yaralama sonucu ölüme neden olma ile kasten yaralamanın diğer şekilleri, fiil tekliği halinde birleşebilirler. Örneğin; mağduru önce basit şekilde yaralayan, ardından fiilini bıçakla sürdürüp hedef gözetmeden bıçak darbesiyle ölümüne sebep olan fail, hukuki anlamda yalnızca m.87/4 tipikliğini gerçekleştirmiş olur, yani bu hükümden sorumlu tutulur[3].

Bu kapsamda; öncelikli olarak failin öldürme kastıyla mı, yoksa yaralama kastıyla mı hareket ettiğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

TCK m.21/1 uyarınca kast, failin suçun yasal tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesidir. Ancak manevi unsur doğrudan tespit edilemediğinden, failin olay öncesi, olay anı ve olay sonrasındaki davranışları esas alınarak, objektif kriterler çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında, kastın tespitinde aşağıdaki kriterlerin dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir:

- Suçun nedeni,

- Kullanılan aletin cinsi ve kullanılış şekli,

- İsabet alınan vücut bölgesi,

- Darbe sayısı ve şiddeti,

- Failin olay öncesi ve sonrası davranışları,

- Taraflar arasındaki husumet,

- Hedef seçme imkanının bulunup bulunmadığı,

- Mağdurdaki yaraların yeri ve niteliği,

- Failin fiiline kendiliğinden mi yoksa dış müdahale ile mi son verdiği,

Dikkate alınarak, inceleme ve değerlendirme yapılmalıdır[4].

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, uygulamada olası kast ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun işlenebileceği kabul edilmiştir[5].

Kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi ile ilgili Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 30.04.2025 tarihli, 2023/2092 E., 2023/1910 K. sayılı kararında: Suça sürüklenen çocuğun bıçakla bir tanesi öldürücü nitelikte olmayan toplam iki adet bıçak darbesi ile maktulü sol uyluk ve sol kalça bölgelerinden yaraladığı, bu şekilde darbelerin yöneldiği vücut bölgeleri ve nitelikleri, bıçak darbe sayısı, olayın oluş şekli ile engel bir durum bulunmamasına rağmen suça sürüklenen çocuğun eylemine kendiliğinden son vermesi ve suça sürüklenen çocuğun elindeki bıçakla oluşturduğu kabul edilen maktuldeki toplam iki adet kesici delici alet yaralanmasından sadece birinin öldürücü nitelikte olması ile savunmanın aksine suça sürüklenen çocuğun öldürme kastı ile hareket ettiğini gösteren kesin ve inandırıcı kanıt bulunmaması hususları dikkate alındığında ortaya çıkan kast yaralamaya yönelik olup suç vasfının tayininde isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından ileri sürülen sebeplerinin incelenmesinde hükümde hukuka aykırılık bulunmamıştır.” gerekçesiyle, TCK m.87/4 uyarınca verilen cezanın onanmasına karar verilmiştir. Bu karar; belirlenen kriterlerden yalnızca birinin varlığı veya yokluğu, kastın belirlenebilmesi açısından yeterli olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim; somut olayda darbe sayısı ile niteliği birlikte değerlendirilmiş olup, iki adet bıçak darbesi bulunmakla birlikte, bunların öldürücü mahiyette olup olmadığı tartışılmış ve failin kastının tespiti hukuka uygun bir şekilde yapılmıştır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 16.01.2024 tarihli, 2022/2914 E. ve 2024/354 K. sayılı kararında; “Dosya kapsamına göre; sanıkların maktulü kafa, göğüs ve kol bölgelerinden aksi ispat olunamayan savunmalarına göre 5237 sayılı Kanun'un m.6/1-f kapsamında silahtan sayılan herhangi bir alet kullanmadan, el marifetiyle yaraladıkları, maktulün künt kafa travmasına bağlı burun kemiği kırığının yanı sıra darp sonucu beyin kanaması ve gelişen komplikasyonlar (menenjit) sonucu hayatını kaybettiği anlaşılan olayda; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 22.03.2023 tarihli, 2022/1-571 Esas ve 2023/173 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere; yumrukla gerçekleştirilen maktuldeki yaralanmaların, baş bölgesi haricinde hafif nitelik taşıması, baş bölgesindeki yaralanmaların ise kafa kubbe ve kaide kırığına yol açmaması nedeniyle ölüm sonucunu doğuracak nitelik ve niceliğe sahip olmaması, olayın gelişimine göre hedef seçme imkanı da olduğu anlaşılan sanıkların eylemlerine kendiliğinden son vererek 112 acil yardım hattını aramak suretiyle maktulü kurtarmaya yönelik çaba göstermeleri hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların eylemlerine bağlı olarak ortaya çıkan kastlarının kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, sanıklar hakkında 5237 sayılı Kanun’un m.87/4 birinci cümlesi uyarınca temel ceza tayininde alt ve üst sınırlar arasında üst sınıra yakın bir ceza belirlenmesi suretiyle kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan cezalandırılmaları yerine, yazılı şekilde suç vasfında yanılgılı değerlendirme sonucu kasten öldürme suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesini” hukuka aykırı bulmuştur. Olayda; failin hedef seçme imkanının olması, olay sonrasında maktulü kurtarmaya yönelik iradesi hususları dikkate alınarak, failin kastının yaralamaya yönelik olduğu tespit edilmiştir.

Benzer şekilde kastın belirlenmesinde etkili olan darbe sayısı, husumet yokluğu, eyleme kendiliğinden son verme kriterlerinin sağlandığı olayda; sanık ile mağdurun uzun süredir arkadaş oldukları, olay günü sanığın evinde bulundukları, alkolün etkisiyle sanık ile mağdurun tartışmaya başladığı, sanığın sinirlenerek eline aldığı bıçakla sırtına bir kez vurmak suretiyle mağduru yaraladığı, bu nedenle sanığın kasten öldürmeye teşebbüs hükümlerinden cezalandırılmadığı görülmektedir[6].

Yine; sanık haricinde bir görgü tanığının bulunmadığı bir olayda, Türkmenistan vatandaşı, karı koca olan sanık ile maktulün Türkiye’de çalıştıkları çiftlikte prefabrik konutta birlikte yaşadıkları ve çiftin alkol kullanma alışkanlıklarının olduğu dosya kapsamından anlaşılmıştır. Suç tarihinde; sanığın olayın meydana geldiği prefabrik konutta maktulün vücudunun çeşitli yerlerine sopa ile defalarca vurduğu, maktulün hareketsiz kalması üzerine bir süre bekledikten sonra eşinin öldüğünü söyleyerek yardım istemesiyle olayın resmi makamlara intikal ettiği olayda, İlk Derece Mahkemesince verilen kasten insan öldürme suçuna ilişkin mahkumiyet hükmü, “taraflar arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmadığı, iki eş arasında yaşanan ve görgü tanığı bulunmayan olayda sanık savunmalarının aksini gösterir bir delile rastlanmadığı, otopsi raporuna göre maktulün kafatası kubbe ve kaide kemiklerinde kırık veya çatlak bulunmadığı gibi diğer yüz kemiklerinde de herhangi bir kırık oluşmadığı, aşırı derecede alkollü olan maktulün ölüm sebebinin yumuşak doku yaralanması sonucu oluştuğu bu nedenlerle sanığın öldürme kastıyla hareket ettiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından sanığın yaralama kastı içinde hareket ettiğinin kabulü ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Kanun'un 87/4. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca üst sınırdan ceza tayini suretiyle hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin” şeklindeki gerekçelerle hukuka aykırı bulunarak bozulmuştur[7]. Yargıtay 1. Ceza Dairesi kastı belirlerken; taraflar arsındaki husumet, sanık savunması, otopsi raporu ve isabet alınan vücut bölgesi kriterlerini değerlendirmiştir[8].

Kastın öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesinde tartışmalı olan noktalardan bir diğeri de darbe sayısının yorumuna ilişkindir. Kullanılan aletin cinsi ve hedef alınan bölge ile darbe sayısı kastın........

© Hukuki Haber