ATANMIŞ MİRASÇININ HUKUKİ NİTELİĞİ VE HAKLARI (TMK 516)
1. Genel Olarak Mirasçı
Mirasçı, mirasbırakanın terekesinden pay alan gerçek veya tüzel kişilerdir.
TMK’nın 577/1. maddesine göre “Bu Kanuna göre mirasa ehil olmayanlar dışındaki herkes mirasçı olabileceği gibi, vasiyet alacaklısı da olabilir.”
Kanunumuzda iki tür mirasçılık şekli düzenlenmiş olup, bunlar kanuni mirasçı ve atanmış (iradi) mirasçıdır.
Kanuni (yasal) mirasçılar kanundan doğarlar.
Atanmış (iradi, mansup) mirasçılar ise, mirasbırakanın iradesine dayanırlar.
Kanuni ya da atanmış bir mirasçı olarak miras hakkını elde etme için:
-TMK’nın 580. ve devamı maddelerinde düzenlenen anlamda mirasbırakanın ölümü anında sağ olmak gerekir. Yasal veya atanmış mirasçı ve vasiyet alacaklısı mirasbırakandan önce ölmüşse mirasçı veya vasiyet alacaklısı olamaz.
-TMK’nın 578. maddesinde düzenlenen mirastan yoksunluk nedenlerinin bulunmaması gerekir.
-Son olarak TMK’nın 577/1. maddesinde düzenlenen şekli ile mirasçı olabilme ehliyeti taşıması gerekir.
“… Türk Medeni Kanunu'nun 580. maddesi uyarınca “mirasçı olabilmek için mirasbırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır.” Başka bir koşul söz konusu olamaz. Yine aynı kanunun 599. maddesinde ”mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar” hükmü getirilmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun değinilen açık hükümleri karşısında bir mirasçının daha önce değil, murisin ölüm tarihinde (mirasın açılma tarihinde) mirasçılığa ehil ve sağ olması esastır. İstikrar kazanmış Yargıtay İçtihatlarında murisin muvazaalı temliki yaptığı tarihteki çocukları ile bundan sonra ana rahmine düşen çocukları arasında dava hakkı yönünden hiç bir fark gözetilmemiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 500. maddesinin “evlatlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar“ hükmü gereğince füruu ve evlâtlık arasında bir ayırım yapmak da olanaksızdır…”[1]
“…Miras, miras bırakanın ölümüyle açılır. (TMK. md. 575) Mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır. (TMK. md. 580) Türk Vatandaşlık Kanunu uyarınca vatandaşlığı kaybedenler "yabancı" statüsüne tabi oldukları halde vatandaşlıktan çıkartılanların malları tasfiyeye tabidir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2004/1530 K. 2004/2410 T. 1.3.2004)
2. Atanmış Mirasçı
Mirasbırakan tarafından ölüme bağlı bir tasarrufla (vasiyetname veya miras sözleşmesi ile) mirasçı olarak atadığı kişilerdir.
TMK’nın 516. maddesine göre,
"Mirasbırakan, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bir kişinin, mirasın tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf, mirasçı atanması sayılır."
İvazsız ise hem vasiyetname ve hem de miras sözleşmesi ile atanabilir. İvazlı ise yalnız miras sözleşmesi ile atanabilir.
Bilindiği üzere belirli mal vasiyetinde, vasiyetçinin malvarlığından bir malını (örneğin evini) bağışlaması veya bir kimseye bir yıllık irat bırakması söz konusudur. Bu şekildeki belirli bir mal vasiyet olunan kişiye “musaleh” denir.
Ancak eğer bir vasiyetnamede "mal varlığımın tamamını eşime vasiyet ettim", "mallarımın 1/4’ünü oğluma bırakıyorum" gibi ifadeler varsa, bu bir mirasçı atanmasıdır. Bu şekli ile mirasçı atama mirasbırakanın malvarlığının tamamını veya bir kısmını bir kişiye bırakması halidir.
Bir kimse isterse gerçek, isterse bir tüzel kişiyi veya henüz doğmamış bir çocuğu, hatta henüz kurulmamış bir tüzel kişiyi mirasçı atayabilir. Devlet de mirasçı olarak gösterilebilir. Kanuni mirasçılar da kanuni miras paylarına ek olarak vasiyetname ile mirasçı atanabilir. Birden çok kişi mirasçı atanabilir. Birden kişi mirasçı atanmışsa ve payları belirtilmemişse eşit paya sahip oldukları kabul edilir.
Karşılıklı veya karşılıksız yapılabilir. Karşılıklı yapılırsa karşılıklı borç ve yükümlülükleri içerdiğinden miras mukavelesi yolu ile yapılması gerekir. Karşılıksız ise vasiyetname yolu ile yapılır.
Mirasçı atanan kişinin bizzat vasiyetçi tarafından yapılan ölüme bağlı tasarrufta gösterilmesi şarttır. Bu nedenle atanmış miracının mirasbırakanın ölümü anında sağ, belli veya belirlenebilir olması gerekir.
Vasiyetçi mirasçı atananın bir başkası tarafından belirlenmesini isteyemez. Vasiyetçi tarafından belirleme yoksa vasiyet geçerli değildir. Bu hak münhasıran vasiyetçinin olup, temsil veya vekâlet geçerli değildir.
“…TMK’nın 516/2. maddesine göre, bir kimsenin mirasın tamamını ya da belirli bir oranını almasını içeren her tasarruf mirasçı ataması sayılır. Mirasçı ataması üçüncü kişiler lehine yapılabileceği gibi yasal mirasçılar lehine de yapılabilir. Somut uyuşmazlıkta ise muris, terekesinin tamamını belirli oranlarla davalılara bırakarak, mirasçı ataması yapmıştır…”[2]
“…Muris; 26.02.2002 tarihli el yazılı vasiyetnamesi ile yasal mirasçısı olan eşi İclal'i mirasçı atamıştır. (eşim İclal …'ü tek varisim olarak tayin ediyorum. Muhtemel mahfuz hisse sahipleri ile ilgili haklar açıkça ayrıktır. Yukarıda bahsettiğim varis tayini, benim Türkiye'de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarım için geçerlidir.)…”[3]
3. Atanmış Mirasçının Hukuki Niteliği ve Hakları
Mirasçı atanan (mansup) terekenin külli halefi olur. Ölümle........
© Hukuki Haber
