Uzat alnını Serdal Adalı Süleyman Seba öpecek
Şu sıralarda transferde fırtınalar esiyor. Dönen paraların haddi hesabı yok. Başkanlar birbirine meydan okuyup, duruyor. Sonunda milyon dolarlar saçılınca ortaya akan sular duruyor.
Aklıma şahit olduğum bir transfer görüşmesi geldi.
Yıl 1994'tü... Beşiktaş Marmaris'te devre arası kampındaydı, ben de muhabir olarak takip ediyordum. O kampa başkan Süleyman Seba da gelmişti bir kaç gün kalacaktı.
Grand Azur Otel'de akşam üstü otururken yönetici Metin Keçeli geldi yanıma; "Gürel neredesin, kaç dakikadır seni arıyorum. Çabuk gel, Süleyman abi otelin kapısında bizi bekliyor" dedi.
Hemen kapıya çıktık, 2-3 araba vardı. Süleyman abi "Neredesiniz kardeşim, sizin yaptığınız da şey mi?" diye kısa bir fırça attıktan sonra arabaların birine atladık. Kamptaki diğer yöneticiler ve Süleyman abinin kendisine yakın bulduğu bir kaç gazeteciydik. Gökova'ya geldiğimizde bir lokantanın önünde durduk, içeri girip daha önceden ayrıldığı belli olan birleştirilmiş uzun masalara oturduk.
Süleyman abi hala sinirliydi...
Garsonlar onu görmüşlerdi ya, lokantanın sahibi dahil hepsi etrafımızda pervaneydi; Süleyman abinin hepimize tek tek çeşitli nedenlerden ötürü fırça atmasını onlar da dinliyordu tabii...
Neyse...
Biraz sonra bir başka araba geldi, lokantanın önünde durdu.
Süleyman abi, "Kalkın" dedi, hepimiz kalktık, kapıya gittik.
Bu kadar önemliydi demek ki beklediğimiz kişi. Yöneticiler ve bizler hepimiz esas duruştaydık, Süleyman abi ceketinin önünü de iliklemişti.
İçeri 3-4 kişi girdi.
Süleyman abi en önde girenin karşısındaydı, hürmetle elini uzattı:
- Başkanım hoş geldiniz!
Karşısındaki de ondan aşağı kalır değildi; o daha da eğildi:
-Aman başkanım asıl siz hoş geldiniz.
Real Madrid veya Manchester United başkanı gelse bu kadar olurdu yani!!!
Masalara geçtik. Metin abinin kulağına eğildim;
-Abi kimdir bu beyefendi, nerenin başkanı? Belediye başkanı falan mı?
-Yok Gürel, kendisi Muğlaspor'un başkanı.
Saatlerce oturduk.
Süleyman abi öyle hürmetliydi ki, Muğlaspor başkanı herhalde ilk kez başkanlığın tadını çıkarıyordu böyle... Süleyman Seba gibi bir efsanenin bu kadar alçak gönüllü olması onu şaşırtmıştı; çok belliydi bu.
Sonra birden Süleyman abiye;
"Tamamdır efendim" dedi, "Çocuğu size verdik, gitti!"
Para bile konuşmadı başkan... Süleyman abi gibi biriyle pazarlık yapmak istememişti belli ki...
"Bize" dedi, "Kaç kulüp teklif yaptı, bilemezsiniz. Ama saygısızca... Bir kulüp başkanı (Adını hatırlıyorum ama yazmamam doğru olmaz) tatile gelmiş Marmaris'e... Beni otele ayağına çağırdı. Çay bile söylemeden şu kadar para vereceğiz, aldık, dedi. Konuşmadan çıkıp gittim. Ama siz başkasınız. Sizin gibi saygıdeğer biriyle para da konuşamam. Piyasayı biliyorsunuz.Artık gönlünüzden ne koparsa..."
Güzel bir geceydi.
Aradan yıllar geçti.
O futbolcu o dönemde transferin gözdesi kaleci Fevzi Tuncay'dı.
Süleyman abi transferi işte böyle yapardı. Kırmadan, dökmeden, karşısındakine saygı göstererek, sadece parasıyla karşısındakini esir alıp, küçük düşürmenin yanlış olduğunu bilerek ve de hissettirerek.
Sadece bu şekilde değildi yaptığı transferler.
Paraysa para!
Beşiktaş alacağım derse alırdı Süleyman Seba ve arkadaşları bunu diğer kulüplere kabul ettirmişti.
İsterseniz Ertuğrul Sağlam, Ayhan Akman transferlerini örnek gösterebilirim size.
Bir de... Beşiktaş istemediği sürece terk edemezdi kimse.
Yine bir örnekle anlatacağım. O günlere şahidim ben, hatta Ali Gültiken'in Fenerbahçe ile görüştüğünü ilk yazan muhabirdim. Şimdi Ali Gültiken'in ağzından aktarıyorum. Süleyman Seba Eski Dostlar Anılar kitabından:
Süleyman Seba ile Beşiktaş çok hızlı bir değişim geçirdi.
Fulya bitti, doğru dürüst antrenman sahası ve soyunma odaları olan bir tesise kavuştuk.
Kulüp binasını yaptırdı, modern bir binamız oldu. Sıraselviler'den sonra Akaretler'deki kulüp binası çağ atlamak gibiydi.
Takım da iyi gidiyordu.
Takımın iyi gitmesi elbette ki diğer kulüplerin de bizim peşimize düşmesine neden oluyordu.
Çok iyi geçirdiğim bir sezon sonrası teyzemin oğlu Fuat Demircioğlu beni aradı. Kendisi o dönem Fenerbahçe'nin büyük umutlarla Almanya'dan takımın başına getirdiği akademisyen hoca Yılmaz Yücetürk'ün yardımcısıydı.
- Aliciğim, dedi; Yılmaz hoca seni takımında görmek istiyor.
- Yok abi, dedim; Beşiktaş'tan ayrılmayı düşünmüyorum.
- Hiç değilse bir görüşsen... Ben mutlaka konuşmaya gelir dedim. Kırmazsın beni değil mi?
Ben "Olmaz" dedikçe........
© HalkTV
