menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tunç Soyer’in açıklaması

58 1
15.08.2025

Tutuklu CHP’liler arasında İzmir’in bir önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de var.

Soyer, yüksek entelektüel düzeyi, sosyal demokrasiye hakimiyetinin yanı sıra belediye başkanlığı sırasında bu ideolojiye uygun projeleri uygulamaya geçirmesiyle tanınıyor.

Soyer’in tutuklanma gerekçesini İzmir’i depreme dirençli bir kent haline getirme amacıyla başlattığı kentsel dönüşüm projesi uygulamasında “hile ve desise ile toplumu aldatarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi” iddiası oluşturuyor.

Soyer, tutulduğu İzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’ndan konuyla ilgili bir açıklama gönderdi.

Kamuoyuyla paylaşıyorum:

"KENTSEL DÖNÜŞÜM

‘Bir işi yapmanın bir, yapmamanın bin sebebi vardır’ derler.

İzmir’de ‘Kentsel Dönüşüm’ benim için tam da böyle bir mesele oldu. Kentsel dönüşüm süreçlerini akışına bırakmak ve bu konuda ‘bir şey yapmamak için çok sebebim vardı.’ Bu sebepleri kullansam belki siyaseten eleştirilecek ama ‘şimdi yargılanmayacaktım.’ Hepsini değil ama bir – iki tanesini yazayım.

1) İzBB’nin ‘2010 yılında başlayan’ kentsel dönüşüm alanlarında 2015 yılından beri ihaleye çıkılıyordu. Bunlara katılan olmuyor, İzBB de 3-5 ay sonra tekrar ihale yapıyor, yine kimse katılmayınca bu süreçler sür-git devam ediyordu. 2019’da göreve geldiğimde her alan için birçok ihaleye çıktık, sonuç aynı oldu. Ben de görev süremi pekala sonuç vermeyen bu ihaleleri yapmayı sürdürerek, ‘ihaleye çıktım ama kimse katılmadı’ diyerek tamamlayabilirdim.

2) Konut imalatı ve kentsel dönüşüm işinin ‘daha çok hükümetin – TOKİ’nin işi olduğuna dair toplumsal algıya yaslanarak hükümet yapsın bana ne diyebilirdim.’ (Galiba hala böyle düşünceler var.)

3) Pandemi ve depreme rağmen, görev sürem içinde, ‘Metro’dan tramvaya, tarımdan turizme birçok alanda çok büyük adımlar atmıştık. Kentsel dönüşüme girişmesek, kamuoyu nezdinde görev onayı açısından büyük bir eksiklik hissedilmeyebilirdi.’ Ama benim vicdanımda işini yapmamış olmanın yarası ilelebet kalırdı.

Daha birçok sebep sıralayabilirim ama bir tek sebep bu işe el atmama yetti; DEPREM.

Ben bu satırları yazarken yine deprem oldu, yine ihmaller gün yüzüne çıktı. Bu sebeple önce biraz hafıza tazelemeye ihtiyaç var.

30 Ekim İzmir depremi bildiğimiz gerçeği tokat gibi bir kez daha yüzümüze çarptı; İzmir bir deprem şehri ve maalesef yapı stoğu da çok eski. Aslında göreve başladığım ilk aylarda farkında olduğum bu gerçeklik nedeniyle İzBB bünyesinde Deprem ve Afet Daire Başkanlığı’nı kurdurmuştum. Henüz depremle yüzleşmemiştik ama depremi yaşayınca ‘derhal’ bu Daire Başkanlığı’na ‘200 milyon lira aktarabildik’ ve bu Daire Başkanlığını kurarak ne kadar doğru bir iş yaptığımızı idrak ettik. İlerleyen yıllarda Kentsel Dönüşüm Daire Başkanlığını da bu birime bağlayarak bütüncül bir yaklaşım izledik.

İzmir’e 70 mil uzaklıkta Ege Denizi’nde meydana gelen bir deprem İzmir’de 118 can aldıysa, İzmir merkezli bir depremde çok daha büyük kayıplar yaşanabileceği ihtimali kabusum’ haline geldi. Bu düşünce ve bu kabus, deprem dirençli bir kent yaratma ve kentsel dönüşüm konusunu ‘ilk önceliğim’ haline getirdi, belediyenin tüm diğer projelerinin önüne geçti.

İzmir’i dirençli bir kent haline getirme, can kurtartma ‘kastı’ ve kararlılığı daha sonra Cumhuriyet Savcılığı tarafından ‘hile ve desise’ ile toplumu aldatarak işlenen dolandırıcılık suçunun unsuru olarak kabul eden bir iddianame ile tutuklandım, cezaevine girdim.

Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Olayın insani, siyasi, teknik ve hukuki 4 boyutu var.

Hukuki boyutuyla ilgili olarak, avukat arkadaşlarım, duruşma günü, 19 Eylül’de yapılacak savunmayı hazırlıyorlar. Ben burada insani, siyasi ve teknik boyutlarıyla ilgili bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Önce sizi sürecin başlangıcına, 30 Ekim depremi sonrasına götüreceğim.

30 EKİM DEREMİNİN İNSANİ BOYUTU

Depremin ilk anlarından itibaren İzmir Büyükşehir Belediyesi ve özellikle

İtfaiye Daire Başkanlığımız çok başarılı bir sınav verdi. O kara günleri yaşayanlar bilirler, deprem alanında enkazlara ilk müdahaleyi bizim ekiplerimiz yaptı ve hemen ardından ilk akşam yüzlerce çadırın kurulumunu gerçekleştirdik.

Ertesi sabahın ilk saatlerinde, İzmir’in bütün fırınlarından temin ettiğimiz,

gevrek, boyoz ve poğaçaların dağıtımını yaptık. Tüm İzmirliler seferber oldu

ve büyükşehir belediyesinin koordinasyonuyla depremzede vatandaşların acil

ihtiyaçları karşılandı.

Günlerce geliştirerek sürdürdüğümüz lojistik desteklerin ardından asıl büyük

başarımız ‘Bir Kira Bir Yuva’ kampanyamız oldu. Bu kampanya ile asıl sorun

olan barınma sorununa çok büyük bir kaynak yarattık. Çadırlarda kalan

binlerce insanın 5 aylık kira bedelini karşılayacak ve tamamı karşılıksız

bağışlarla oluşan bir finansman ortaya çıkardık.

‘Kastımız’, evleri yıkılan çadırlarda kalan insanları kış ağırlığını hissettirmeden,

başlarını sokacakları bir yuva ile buluşturmaktı. Bunu Türkiye’de eşi benzeri

görülmemiş bir hızla başardık ve depremden henüz bir ay geçmişti ki, 30

Kasım günü son çadırları söktük. Hilton Oteli’nin büyük hissedarıyla anlaşarak,

otelin odalarını ve Uzundere’de inşaatı henüz tamamlanmış belediye

konutlarını Meclis Kararı alarak, tüm konutların mobilyalarını a’dan z’ye tefriş

edip depremzedelerin kullanıma açtık. (Bunları biraz da ‘kasıt’ daha iyi

anlaşılsın diye hatırlatmak istiyorum.)

İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Dairesi ve ilgili birimler, çok kısa sürede, çok

önemli bir çalışma yaptılar ve depremden etkilenen bölgeler için ‘K’ sınırları

oluşturup imar artışını planladılar, bunu Meclis’ten oybirliğiyle geçirdik.

Fakat imar artışı, orta hasarlı binaların yeniden yapılması için gereken

müteahhitlik hizmetlerini yani binaların yeniden inşasını karşılayacak bir

kazanım yaratmaya yetmiyordu. Müteahhitler daha yüksek hizmet bedeli

talep ediyorlar, mal sahipleri de evlerine yeniden kavuşmak için istenilen o

bedelleri karşılayacak güce sahip olmadıklarından çaresizlik yaşıyorlardı.

Maalesef İZBETON’un veya Belediyeye bağlı herhangi bir şirketin de özel

şahıslara müteahhitlik hizmeti vermesi kanunen mümkün değildi.

İşbu noktada, Türkiye’de örneği görülmemiş bir çözüm ürettik. Belediye

şirketleri, belediye mevzuatının........

© HalkTV