Moda içsel derinlikten yoksun ve kendi benliğinin farkına varmak için ilgi çekmeye muhtaç kimselerin işidir!
… Moda, içsel olarak özerklikten yoksun ve başka bir yere dayanmaya muhtaç olan, ama kendi benliğinin farkına varmak için göze çarpmaya, ilgi çekmeye, biricikliğe gereksinim duyan bireylerin asli faaliyet alanıdır. Moda, en önemsiz bireyi bile, bir bütünlüğün temsilcisi, birleşik bir ruhun cisimleşmesi haline getirerek öne çıkartır.
Georg Simmel
Günümüzde insanlık belki de tarihin hiçbir evresinde olmadığı kadar her şeyi “sınırsız” bir şekilde deneyimliyor. İnsanın özgürlüğü etrafında başlayan tartışmaların son raddesinde cinsiyetlerin, kimliklerin hulasası varoluşun anlamsızlaştığı bir vasat çıktı ortaya. Artık insanlar kendilerini belirlenmiş duyguların ve fikirlerin içerisinde yer aldıkları oranda “huzurlu” hissedebiliyorlar. Buradaki huzur gelip geçici bir hazzın yaşattığı kısa süreli tatmin ile sınırlı tabi ki. Böyle olunca da gerçek anlamda huzurlu insanlardan bahsetmek mümkün olmuyor.
Beden teşhiri ise günümüz modern insanının alamet-i farikalarından birisi haline gelmiş durumda. Erkek ve kadın bedenleri kendilerini daha fazla gösterebilmek için büyük bir yarış içerisinde. Her yeni kıyafet bedeni örterken dahi farklı şekillerde gösterebilmenin yollarını arıyor. Modern insanın daha fazla görünür olmak için yapamayacağı şey yok. Bu durum aslında izleme kültürüyle yakından alakalı. Görselliğin artan tahakkümü ilişkilerin izleme-izlenme bağlamına indirgenmesine yol açtı. Sosyal medyadaki “shorts videolarda” saatler geçiren insanlar her şeyi ekranın içinde veya karşısında olarak deneyimlemek istiyor. Daha fazla izlenmek için görünür olmanın koşullarının başında ise teşhir geliyor.
Tesettürün anlamları arasında “ başkaları ile kendisi arasına perde koyma” ifadesi de geçmektedir. Aynı kökten sitr gizlenmeye yarayan engel, perde vb. şeyler için ve mecazen “çekinme, korku, hayâ” anlamında kullanılmaktadır. Bu bağlamda tesettürü insanın fiziki varlığı için önkoşul olarak gören bir düşünce dünyasında insan ilişkileri belli bir mahremiyet üzerine inşa edilecektir. Kaçınılmaz olarak mahremiyetle birlikte belli bir fiziki mesafe de kendiliğinden var olacaktır.
İnsanın fiziki bütünlüğüyle kurduğu ilişki âlemdeki varlığına ilişkin ilk işaretlerin başında geliyor. Bugün metaverse, sanal gerçeklik gözlükleri, üç boyutlu oyunlar eliyle milyonlarca insan fiziki varlığından koparak saatlerini gerçekte var olmayan “sanal evrenlerde” geçiriyor. Ancak insanın fiziki varlığına yönelik tehditler sanallaşma ile sınırlı değil şüphesiz. Bedenimizle onun saygınlığını ortadan kaldıracak bir düzlemde ilişki kurduğumuz vakit yaşanacak olan şey de farklı bir yabancılaşmaya işaret edecektir. Mahremiyetten uzaklaşmanın sonuçlarını ise en çok gençler ve özellikle kadınlar yaşamaktadır. Bu noktadan hareketle yozlaşmanın bir boyutu olarak çıplaklık ve teşhir bugün en büyük problemlerimizden birisi haline gelmiştir. Modanın belirlediği ve izin verdiği sınırlar içerisinde kurulan beden tasarımları bunun en somut örneğidir.
İcat edilmiş gençliğin inşa edilmiş modası
Peter Berger, gençliğin buharlı makine ile aynı zamanda icat edildiğini ifade etmektedir. Buharlı makinaların 1765 senesinde Watt tarafından icat edildiğini aktaran Berger modern dönemde dillerden düşmeyen “gençliğin” ise 1762 senesinde masa başında Rousseau tarafından inşa edildiğini açıkça dile getirir. Tabi ki bu tespit Rousseau’nun meşhur Emili isimli belki de ilk pedagoji kitabı kabul edilen........
© Haksöz
