Hamalı Enes en-Neccar’in 43 yıllık sürgün öyküsü: Sanki bir rüyadayım…
Hama şehri tarih boyunca Şam yolunun üstünde olması hasebiyle kritik bir öneme sahipti. İmparatorlukların hakim olabilmek için savaşlar yaptığı şehir modern dönemde Baas sultası altına girdi. Yunus Emre’nin meşhur “Dertli dolap” şiirine ilham olduğu düşünülen tarihi su dolaplarıyla anılan şehir 61 yıl boyunca tüm Suriye gibi büyük bir baskı rejimiyle yönetildi.
Hama’nın yakın tarihinde 1982 senesi oldukça büyük bir kırılmaya işaret ediyor. Hafız Esed tarafından 1970 senesinde gerçekleştirilen darbeyle kurulan Nusayri cunta muhaliflere yönelik kapsamlı sindirme operasyonlarına girişti. Büyük ve küçük çaplı hadiselerin en belirleyici kırılması ise 1982 senesinde Hama’da yaşandı. Gerçekte ise 1982’de yaşananlar Hama olaylarının son halkasıydı.
Hama’da rejim ile İslamcılar arasındaki gerginlik Baas’ın Suriye’de yönetimi ilk ele geçirdiği 1963 senesine kadar uzanıyor. Esed diktasından önce 1963 senesinde Baasçılar tarafından "8 Mart Devrimi" olarak nitelenen askeri darbe sonucunda Suriye Arap Sosyalist Baas Partisi iktidarı ele geçirdi. 1963 darbesiyle birlikte Arap milliyetçilerinin Suriye üzerindeki hakimiyeti kesinleşirken ordu içinde de Alevi kanat güçlendi ve 1970’teki Esed cuntasının temelleri atılmış oldu.[1] 1963 senesinde ise Baas’ın artan laik-seküler dayatmalarına karşı Müslüman Kardeşler ilk ayaklanmayı gerçekleştirdiler. Baas Partisi, Hama 1964 ayaklanmasını tanklarla bastırarak cemaate ve Sünni çoğunluğa gözdağı vermek istedi. Bilindiği kadarıyla cemaatin önde gelen 70 mensubu şehit edildi. Bu ilk ayaklanma 1976-1982 arasında var olan rejim-halk gerginliğinin başlatıcısı olma özelliğine sahiptir.
76-82 arası Suriye’de İslamcı ayaklanmalar
Suriye İslamcılığının en güçlü şehirlerinden birisi olan Hama, Türkiye’de çok bilinmese de İngilizce kaynaklarda 1976’da başlayan ve 1982 Hama katliamı ile son bulan “Suriye’de İslamcı ayaklanmalar” şeklinde adlandırılan sürecin en güçlü olarak yaşandığı şehirlerdendir. Yüzlerce yıldır Sünni İslam’ın en güçlü olduğu merkezlerden birisi olan Suriye’de emperyalistler tarafından desteklenen Nusayri azınlık cuntasının kurulması Suriye’nin dindar halkı için kabul edilebilir bir şey değildi.
Laik-seküler dayatmacı tarzıyla Hafız Esed’e karşı kıyama kalkan Suriye halkı 1964’ün ardından 1976 ile 1982 arasında sürekli olarak tavrını ortaya koyan ayaklanmalar gerçekleştirdi. Esed’in Suriye halkına kendisini kabul ettirebilmek için sürekli olarak “İsrail” kartını kullanması 1976 senesinde Suriye’nin Lübnan’ı işgal ederek o sırada Lübnan'da konuşlanmış olan FKÖ’ye yönelik baskılarıyla anlamını yitirdi. Siyonistlerin Lübnan'a yönelik saldırılarının üstüne FKÖ’nün kendisine bağlı olarak hareket etmesini isteyen Hafız Esed’in Lübnan’a saldırısı da eklenince Yaser Arafat ve FKÖ liderliği Tunus’a taşınmak zorunda kaldı.[2]
Esed’e karşı ayaklanmanın yollarını arayan Müslüman Kardeşler ise bu hadisenin oluşturduğu toplumsal tepkiyi de kullanarak örgütlülüğünü artırdı. 76-79 arasında İslamcı örgütler silahlı faaliyetler göstererek rejimi küçük çaplı saldırılarla hedef aldılar. 1979’da ise Halep Topçu Okulu Ayaklanması olarak tarihe geçen hadise yaşandı. Adnan Uqla, bazı iddialara göre cemaat içi hiyerarşiyi görmezden gelerek Halep’teki askeri okulu ele geçirdi. Yaşanan çatışmalarda karşılıklı kayıplar olurken Haziran ayı boyunca sürecek olan kitlesel eylemlerin tetikleyicisi oldu. Ağustos ayında ise Müslüman Kardeşler rejime karşı açıktan mücadele çağrısında bulundu. 1980 senesine gelindiğinde ise Suriye’nin büyük şehirlerinde grevler ve kitlesel gösteriler başladı. Bu gösterilerde sekiz bine yakın kişinin tutuklandığı tahmin edilmektedir. [3]
Nusayri cuntası ise İslamcıların güçlü muhalefetine Müslüman Kardeşler üyeliğini “ölüm cezası gerektiren bir suç” olarak tanımlayan 49 No’lu Yasa ile karşılık verdi. Hiçbir hukuki karşılığı olmayan yasa resmen rejim güçlerine ve şebbihalara “gördüğünüz İslamcıyı öldürün” emri vermek anlamına geliyordu. Müslüman Kardeşler ise artan baskılara yine en güçlü olduğu Hama şehrinden cevap verdi. 1981 Hama Katliamı olarak tarihe geçen hadisede resmi rakamlara göre 300 Müslüman Kardeşler mensubu katledildi. Rejimin sürekli olarak yaşanan gerginliği mezhep temelli bir hadise olarak yansıtma çabasına karşın İslamcı gruplar Nusayrileri değil rejimi hedef aldıklarını açıkladılar. Suriye’deki gelişmeleri yakından takip eden İngiliz gazeteci Robert Fisk 1981 olaylarını o zamana kadar ki en büyük katliam olarak niteledi. Rıfat Esed’e bağlı birlikler muhaliflerle ilişkili olduklarını düşündükleri ailelere de infaz........
© Haksöz
