menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Başkan ve bir adamı

169 7
29.04.2025

BÖLÜM BİR

Tanıdığım kadarıyla Murat Ongun

Avukat Yiğit Akalın’ın sosyal medyada paylaştığı bir not duruyor önümde. Murat Ongun'un eski sekreteri, yeni sekreteri, özel kalemi, şoförü, kendisi, ekibi, avukatı ve sonunda eşi gözaltına alındı,” diyor. “Çok dosya gördüm, 20 yıllık avukatım. Ama tek bir kişinin bu kadar hedef alındığını görmedim."

Ongun bir buçuk ay öncesine kadar Türkiye’nin en güçlü isimlerinden biriydi. Televizyon gazeteci olarak başladığı kariyerinde hayal edemeyeceği, baş döndürücü bir yükselişti. Eğer seçim olsa ve Ekrem İmamoğlu kazansa Cumhurbaşkanı’nın bir numaralı yardımcısı olacak, Giresun’dan çıktığı yolculuğu Türkiye’yi yönetmekle devam edecekti.

Ancak şimdi hapishanede. İstanbul Belediyesi’yle ilgili soruşturmada da bütün parmaklar ona işaret ediyor. Herkes ama herkes bir şekilde olanlardan onu sorumlu tutuyor, diğerleri yakasını kurtarsa bile günah keçisi o olacakmış gibi gözüküyor.

Önceki gün çok yakınındaki birine “Galiba Belediye’de görev yaparken birkaç kişiyi biraz küstürmüş,” dedim. “Bugün hiç kimse onun yardımına koşmuyor sanki.” Aldığım yanıt “Birkaç kişiyi mi? Biraz mı?” oldu.

Benim tanıdığım Murat Ongun bu değildi halbuki. Ama bir değil, birden fazla Murat Ongun var.

HEP ÇALIŞMAK ZORUNDA OLDU

2017 yılı olmalı, ortak bir tanıdığımızdan bir telefon aldım. Acaba Murat Ongun’u Habertürk’e önerir miydim? Medyada geçirdiğim yıllarda hiç kimseye kefil olmamayı öğrendim, personel işlerine karışmamayı da. O yüzden ilkesel olarak, hatta Babıali geleneklerini çiğneyerek neredeyse hiç kimseyi bir yerlere tavsiye etmiyorum.

Önermiş olsam bile beni dinlerler miydi, o da ayrı konu. Yönetici değilim, gazeteye bile gitmiyorum, hatta işyerim başka, evim bambaşka bir ülkede. İçeriye o kadar uzağım.

Aslında Murat Ongun’u önermek istemiştim. Ancak Ufuk Güldemir zamanında Habertürk’te çalışmıştı, sonradan Ciner Grubu kanalı satın aldığında da ayrılmıştı. Nedenini bilmiyorum, ama genelde medyada bir yere geri dönmek kolay olmuyor. Konu da hemen kapandı zaten.

Bildiğim, en azından 2017 gibi Ongun’un ciddi anlamda çalışmaya ihtiyacı olduğu, kirli işlere bulaşmamış her gazeteci gibi geçimini ancak çalışarak sağlayabileceğiydi.

2009 yılında, yine benzer bir ihtiyaçtan, o sırada sunduğum bir televizyon programında editör olarak işe başlamıştı. Kendi konumunun, şöhretinin çok altında bir işti. Oğlu yeni doğmuş olmasına rağmen sabahlara kadar muazzam bir disiplinle çalışırdı.

Ekrem İmamoğlu’nun sonradan ondan neden hata üzerine hata yapmasına rağmen vazgeçmediğini hep Ongun’un çalışkanlığına bağladım. Bir de Labrador sadakatine. Bir siyasetçinin ömrü boyunca aradığı adam oydu.

Beylikdüzü Belediyesi’nde çalışmaya başlaması, Ekrem İmamoğlu’yla tanışması biraz da mecburiyetten olmalı. Yöneticilik yapmış, ana haber sunmuş, sesi ve fiziği televizyona çok uygun Ongun’un medyada çok daha parıltılı bir kariyeri olması gerekirdi. Kamera onu seviyordu. Daha Ankara’da muhabirlik yaparken ekrana ilk çıktığında potansiyelini belli ediyordu. Kendisinden birkaç yaş büyük olan Cüneyt Özdemir ve Mirgün Cabas gibi Ankara’dan çıkan yakışıklı muhabir kuşağının bir temsilcisiydi.

SADECE GÜZELLİK YETMEZ

Yakışıklığının kendisi de farkındaydı. Giresun’da Hamdi Bozbağ Anadolu Lisesi’nde okurken zaman zaman atletiyle evinin balkonuna çıkar ve sahilden geçenlerin yüreklerini hoplatırdı. Önünden Karadeniz Otobanı geçmese neredeyse denizin üzerinde olabilecek o apartman dairesinde asker babası ve memur annesiyle gerçek bir orta sınıf çocuğu olarak büyüdü. Ablası sonradan doktor oldu. Çalışma disiplini ve sadakati de orada edindiği orta sınıf ahlakından gelse gerek.

2001 yılında Ataköy Regatta’nın otoparkında sarı bir Megane’ın içinde eşi Gözdem bana Ongun’un hazırlanmasının kendisinden bile uzun sürdüğünü anlatıyordu. Uzun uzun aynada kendisini inceler, saçının tek bir teliyle bile ilgilenirmiş. Kendisini abartılı derecede beğeniyordu.

Bir ara saçlarını jöleyle geriye doğru yapıştırıp ekrana çıkardı. Jöle aynı dönemde bir başka ekran yüzüyle özdeşleşince hemen vazgeçti.

Güzel insanlar hayata her zaman başkalarından birkaç adım önde başlar. Ama televizyonda istikrar için sadece güzel olmak ya da doğru konuşmak yetmez. Hatta bazen güzel görünmeyip doğru konuşmayanlar bile büyük star olur; bkz. Birand, Muhtar

Murat Ongun’un kusuru kendisini hiç geliştirmemesi, yetersizliğini gidermeye çalışmamasıydı. Yabancı dili bile yetersizdi örneğin. Entelektüel derinliğiyse hemen hiç. Muhabir olarak yola çıkıp bambaşka yerlere varan Cabas ve Özdemir’den en büyük eksikliği de buydu. Belki deli gibi çalışıyordu, ama kendisini geliştirmek için hiç çalışmıyordu. Belki de geçim derdi gibi öncelikleri engeldi, bunu da yargılamıyorum.

Belki çok parıltılı değildi ama pekala hala televizyonda çalışabilirdi. Bence sistem biraz ona haksızlık etti.

SÜRPRİZ YÜKSELİŞ

Ekrem İmamoğlu’yla çalışmaya başladığında Murat Ongun benim için artık sadece bir Facebook arkadaşıydı. Birlikte hazırladığımız program, ikimizin de dışındaki sebeplerden dolayı bitince, yapımcısı da paramın üzerine yatınca, eskisi gibi her gün konuşmamızı gerektirecek bir durum yoktu artık. Bir ara CNN Türk’te yerel yönetimleri de kapsayan, Pazar günleri boşluk doldurmak için yayınlanan paralı bir programda sunuculuk yapıyordu. İmamoğlu’yla da öyle tanışmış olmalılar. Karadenizliler birbirlerini bulur.

Ben ise Facebook’ta Ongun’un paylaştığı fotoğraflar sayesinde, belki pek çok kişiden önce, Beylikdüzü’nde İmamoğlu diye bir adam........

© Habertürk