menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"Muz cumhuriyeti" kavramının mucidi

134 1
08.06.2025

Çok uzun yıllardan beri, hiç bitmeyen ezeli dertlerimizden birisi olan Türkiye’de demokrasinin kalitesine dair biri, pek hoşumuza gitmeyen bir laf söylese, hukuk meselesinden siyasi bir yığın hadiseye kadar bizi sarmalamış olan dertlerimize çare bulmada pek becerikli olmadığımızı dillendirse mesela; o sırada iktidarda hangi parti varsa, onun en yetkili şahsiyeti çıkar, büyük bir özgüvenle ve kesin bir yargıyla “Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti bir muz cumhuriyeti değildir” deyip tartışmaya son noktayı koyar.

Çok sık çıkar birtakım şahsiyetlerin dilinden bu kavram, hemen hemen her on yılda bir, bir yetkili çıkıp bunu söyler. “Muz cumhuriyeti” sıfatını duyar duymaz çoğumuzun aklına muzların kurduğu bir cumhuriyet gelir; sizi bilmem ama benim aklıma böyle bir şey gelmişti ilk duyduğumda. Şaka bir yana, kavramın etimolojisine, çıkış yerine, mucidine, çıkış kaynaklarına dair pek malumatı olamayanların aklına ilk gelen, “sahi, şu muz cumhuriyeti ne ola, nerededir?” sorusu olur. Ve anında Afrika’ya doğru bir yolculuğa çıkar zihin. Orada değilse Güney Amerika’da, değilse muzun anavatanı olan uzak doğuya gider bilinç. Muzların kurduğu cumhuriyeti ille de bulacak, yoksa başı rahat bir yastık yüzü görmeyecek bilincin.

“Muz cumhuriyeti” bir siyaset bilimi terimidir artık. Ekonomisi dışa bağımlı, doğal kaynakları sömürülen, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü ülkeler için kullanılıyor bugün. Sabah erken kalkanın darbe yaptığı, hukuk tanımaz despot diktatörlerin yönettiği, bağımlı olduğu büyük bir emperyalist ülkenin önünde diktatörün secdeye vardığı ülkeler... Terimin özünde ince bir “aşağılanma” var. Bu cumhuriyetlerde çark rüşvet üzerine döner. Ekonomisi devletin kontrolündedir. Devlet de birtakım uluslararası özel şirketlerin kölesidir. İşçi sınıfı oldukça yoksuldur. Siyasette askerlerin borusu öter. Vesayet rejimi her şeyi kontrolü altında tutar. Sınıflar arasında derin bir uçurum vardır. Kamu arazisinin büyük bir kısmı uluslararası tekellerin hizmetindedir. Ekonomi dengede değildir. Yüksek bir enflasyon hüküm sürer. Parası değersizdir. Dışarıdan kredi girmez bu memleketlere.

“Muz cumhuriyeti” münhasıran; devasa plantasyonlarda muz yetiştirilen, kamuya ait bu arazileri rüşvet karşılığı büyük şirketlere ucuza kiraya veren askeri diktatörlerin işbaşında olduğu, kölece bir oligarşinin hüküm sürdüğü Latin Amerika’nın bazı ülkeleri için kullanılmaya başlandı önceleri.

Bu kavramın “büyülü gerçekçi” edebiyat olarak adlandırılan Latin Amerika edebiyatında özel bir yeri var. Mario Vargas Llosa’dan Gabriel Garcia Marquez’e, şair Pablo Neruda’dan büyük muharrir Borges’e kadar “muz cumhuriyeti” meselesine dokunmamış hemen hemen hiçbir yazar yoktur.

Marquez, yirminci yüzyılın en büyük romanlarından birisi olarak kabul edilen “Yüzyıllık Yalnızlık” romanında kurduğu hayali kasaba olan Macondo’da zamanı ikiye ayırır. Aslında Macondo, bütün bir Latin Amerika’nın küçücük bir kasabaya sıkıştırılmış halidir. Yazar bu kurgusal kasaba üzerinden bütün bir kıtanın yüzyıllık tarihini anlatır.

“Genel düşünüşün tersine, Aureliano, Muz Şirketi gelip kasabayı yozlaştırmadan, düzenini bozmadan ve baskı kurmadan önce Macondo kendince hali vakti yerinde, bolluk bereket için­de bir yer”di.” (Yüzyıllık Yalnızlık, s.387)

Kasabaya “Muz Şirketi”nin gelmesiyle tarihi ve talihi değişir. “Muz şirketi gelince çinko damlar yaygınlaşır Macondo”da”. Şirket gelir ve kasabayı kıyamete sürükleyecek olan olaylar başlar. Şirketin bütün işçileri geçicidir, maaş yerine markette geçen bir kupon alıyorlar. Kasabanın asıl sahipleri dışarıdan gelmiş olan bu “muzculardan” nefret eder. Çünkü her şeylerini değiştirirler.

“Ne var ki, muz şirketi Macondo'ya ayak bastıktan sonra, yerel görevliler değiştirildi ve yerlerine diktatör özentisi yabancılar getirildi. Bunlar, Mister Brown'ın dediğine göre mevkilerinin gerektirdiği saygınlığı kazanmaları ve kasabadaki sıcaktan, sivrisineklerden, sayısız konforsuzluklar ve yoksunluklardan rahatsız olmamaları için elektrikli kümes telleriyle çevrili bölgeye yerleştirildiler. Eski polislerin yerini, kamış kesmekte kullanılan satırlar­la silahlandırılmış kiralık katiller aldı.” (Yüzyıllık Yalnızlık, s. 267)

Ve Mocando’da hayat yaşanmaz bir hal alır.

Bir örnek de şiirden verelim.

Latin Amerika’nın Nobel Ödüllü büyük şairi Pablo Neruda, bütün bir kıtadaki ülkeleri birer “muz cumhuriyeti”ne dönüştürmüş olan yabancı şirketlere, elde kalem dilde şiirle karşı durdu. “United Fruit Company” adını verdiği şiiri şöyledir:

“Trompetler çaldığında

her şey düzenlenmişti dünyada,

ve Yehova bölüştürmüştü dünyayı

Coca Cola, Anaconda,

Ford ve diğer şirketler arasında:

Meyve Şirketien şerbetlisini aldı,

ülkemin merkezi kıyısını,

Amerika’nın en hoş bölgesini.

“Muz Cumhuriyetleri” olarak

değiştirdiler adlarını ülkelerinin,

ve uyuyan ölülerinin üzerinde,

büyüklüğü, özgürlüğü

bayrakları fetheden

kaygılı kahramanlarının üzerinde

yükseldi bu bizon operası:

teşhir etmişlerdi kendilerini özgür iradeyle,

harcanmış kral taçları,

çıplak bıraktı haseti,........

© Habertürk