Yaşadığını yaşatmamaktır mesele!
1960’lı yıllarda ayağa dikilmeye çalışan Almanya, Türkiye’nin genç ve ucuz insan kaynağını kullanarak, bugün sarf ederken bile ağzımda sakil duran “Gurbetçi” deyimini hayatımıza sokmuştu…
Ağır işlerde çalıştıracağı vasıfsız ama güçlü kardeşlerimizden “seçtiği” emekçi gücüyle bugün olduğu yere geldi. Bu arada “Acı Vatan” sıfatıyla başlayan yolculuktaki evrimini yakından takip ettiğimiz o iş gücü dördüncü kuşağını yetiştirdi gurbet elde…
Fransa, Hollanda, Belçika derken, Avrupa’nın hemen her coğrafyasında Türk iş gücünün teknisyen seviyesinden beyaz yakalı noktasına geldiğini de birlikte idrak ettik…
Bu arada doğal olarak iki ayrı kültür bir aynı kültüre dönüşürken, ülkeler heybelerindeki genlerini de birleştirdiler. Karma bir genetik haritanın parçası oldu Türk asıllı Avrupalılar…
Nüfus ve nüfuz olarak da etkin yerlerde gördüğümüz “ekmek savaşçıları” artık yaşlı kıtanın kaderine birlikte karar veriyorlar. Yani sıklıkla telaffuz edilen “kurulu düzenimiz” meselesi buradan da tutuyor ağacın dalını…
Türk asıllı vatandaşlarımızın birçoğu artık doydukları ülkelerinden vatandaşı olduğu için kurulu düzenleriyle arkadan kopup ön saflara geçti. İnsan gurur duyuyor elbette…
Yine de son zamanlarda yükselen “gurbetçiye tepki” meselesinde bu anlattıklarımdan çok; oradakilerle, buradaki yerleşiklerin arasında giderek açılan sosyal, siyasal ve ekonomik makasın ekseriyetle bu kardeşlerimiz tarafından yüzümüze çarpılması hali var…
İlk iki kuşak göçün emek göçü, devamındakilerin de beyin göçü olduğunu kabul ederek devam edeceğim buradan gerisine…
Yılda belki bir ay ata........
© Habertürk
